'Seçilmişin' Seçilmiş Halkı!

Sevgili Ödemişli dostlarım! Sağlıklı, huzurlu ve aşk dolu bir güne uyandığınızı umut ediyorum. Öncelikle Cumhuriyet Bayramımızı...

Sevgili Ödemişli dostlarım! Sağlıklı, huzurlu ve aşk dolu bir güne uyandığınızı umut ediyorum. Öncelikle Cumhuriyet Bayramımızı en içten duygularımla tekrar kutlamak isterim.

Bana göre sadece biz Türkler için değil, tüm dünya için yaşadığımız evren adına seçilmiş tek isimdir Atatürk. Şükür ki!

Bugünün ambiyansına uygun sevgili Mustafa Kemal Atatürk için iki konuyu daha hatırlatmak isterim.

27 Kasım 1978 günü UNESCO, Atatürk’ü “sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı verilen ilk mücadelenin önderi” olarak kabul etti ve 1981 yılındaki 100. yıl kutlamalarını desteklediğini açıkladı.

UNESCO, Birleşmiş Milletler’in eğitim, bilim ve kültür örgütüdür. Amacı; eğitim, bilim ve kültür alanlarında uluslararası işbirliği yoluyla barışın sağlanması ve güçlendirilmesidir.

UNESCO’ya göre, halklar arasında kalıcı barışın sağlanmasında hükümetlerin siyasi ve ekonomik girişimleri yeterli değildir. Barış, halklar arasında diyaloğa ve karşılıklı anlayışa dayanmalıdır. İnsanlar arasında dayanışma teşvik edilirse barış eğilimi güçlendirilir.

UNESCO’nun 27 Kasım 1978 tarihinde aldığı karar, hem bu niteliktedir hem de Atatürk’ün devrimci kişiliğinin emperyalist güçler tarafından bile kabul edilmek zorunda kalındığının bir göstergesidir.

1978 yılında Paris’te BM’nin UNESCO kültür kolu, genel kurul toplantısı yaparken başkanlık divanına 11 ülkenin imzaladığı bir önerge verilmişti.

“1981 yılının tüm dünyada Atatürk Yılı olarak anımsanmasına karar verilmesi”

ile ilgili önergede şöyle denmişti:

“Uluslar arasında anlayış ve işbirliği ve uluslararası barış için çalışmış olan kişilerin gelecek kuşaklar için örnekler olacağına emin olarak,

“Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yıldönümünün 1981 yılında kutlanacağını hatırlatarak,

“Kendisinin UNESCO’nun yetki alanı ile bağlantılı tüm alanlarda olağanüstü bir reformcu olduğunu bilerek,

“Kendisinin özellikle sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı verilen ilk mücadelenin önderi olduğunu kabul ederek,

“Kendisinin halklar arasında anlayış duygusunun ve dünyanın ulusları arasında kalıcı bir barışın olağanüstü bir destekçisi olduğunu ve tüm yaşamı boyunca renk, din ve ırk ayrımı yapmaksızın bütün halklar arasında uyum ve işbirliğinin geliştirilmesi için çalıştığını hatırlatarak,

“Dünya barışı, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygıyı amaç edinmiş olan Atatürk’ün kişiliği ve yaptıklarının çeşitli yönlerini dünyaya tanıtmak amacıyla 1981 yılında bir uluslararası sempozyum düzenlenmesi için entelektüel ve teknik planlarının hazırlanmasında UNESCO’nun Türk Hükümetiyle işbirliği yapması gerektiği kararlaştırılmıştır.”

UNESCO’nun Atatürk kararı

”Bugün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.”

“… Üç sene sonra 1981 yılı geliyor. 1981, Atatürk’ün doğumunun 100’üncü yıl dönümüdür. Atatürk, elbette 20’nci yüzyılın en büyük devlet adamlarından biridir.

Bellidir ki Türkler, o özel gün için çok özel olarak hazırlanıyorlar ama Atatürk’ü anmak, bir tek Türklere bırakılmamalıdır. Çünkü Atatürk, tüm insanlığın ortak paydasıdır, dolayısıyla, hazır BM kültür kolu burada toplantı halinde. UNESCO, şu anda genel kurul yapıyor. Bu genel kurul, bir karar almalıdır ve bu karar, üye devletlere iletilmelidir. Önümüzde üç yıl var. Üç yıl hazırlanılmalıdır ve 1981 yılı, bütün dünyada günü gelince Atatürk Yılı olarak anılmalıdır.”

Bu önergeye İsveç delegesi itiraz eder. Kürsüye gelen bu İsveç delegesi, konuyu açıklarken, “Ben, Atatürk’ün büyüklüğünü elbette biliyorum.

Türkler için, insanlık için, çağdaşlaşma için ne anlama geldiğini de biliyorum. Buna rağmen bir kaygım var. Onu sizinle paylaşmak için söz aldım. Evet, Atatürk bir devlet, bir cumhuriyet kurucusu.

Fakat dünyada 200 devlet var, yarısından fazlası cumhuriyet. Bu kadar cumhuriyet kurucusu varken bugüne kadar kimse için düşünmediğimiz bir olayı şimdi bir tek Atatürk için ve Türkler için düşünüyor olursak bu ileride başımıza bir iş çıkarır mı bilmiyorum. Ama bu endişeyi taşıyorum.

Bunun üzerine o zamanın Sovyetler Birliği delegesi söz alır. Yumruğunu masaya vurur ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler; ”Genç delege arkadaşım, hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız”

İsveç delegesi, bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen şunları söyler;

”Ben ATATÜRK’Ü inceledim, bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum” diyecektir.

Oylamaya geçilir, O gün, “1981 yılının Atatürk Yılı olarak kabulüne” oy birliği ile karar verilir.

27 Kasım 1978 tarihli UNESCO Genel Kurulu kararı doğrultusunda Atatürk’ün doğumunun 100’üncü yılı bütün dünyada, “1981 Atatürk Yılı” olarak kutlanmıştır.

Bu uygulama, dünyada ilk ve tektir. UNESCO, dünyadaki hiçbir lider için bugüne kadar düşünülmemiş bir uygulamayı Atatürk için yapmıştır. Bu uygulama, 1981′ den bu yana bir başka lider için de tekrarlanmamıştır.

Bunun en büyük nedeni, bir başka devlet adamı bulamadıkları için değil; bir başka “Atatürk” bulamadıkları içindir.

UNESCO 152 ülkesinin oybirliği ile yapmış ve dünyaya dağıtmış olduğu ATATÜRK tanımlaması.

Atatürk ;

Uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi, olağanüstü reformlar gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün hayatı boyunca insanlar arasında renk, din ve irk ayrımı gözetmeyen essiz bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.

Ve evet dünyanın bizden daha çok kıymetini bildiği Atatürk’ün tek umudu da her döneme ait gençlerdir.

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.

Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (1927)

Yarın görüşmek üzere.

Sevgiler…

Bakmadan Geçme