Rögar, arter…
Kimileri 'lögar' der ama kelimenin aslı 'Rögar' şeklindedir. Türk Dil Kurumu’na göre kelimenin anlamı şudur: 'Kanalizasyona...
Kimileri ‘lögar’ der ama kelimenin aslı ‘Rögar’ şeklindedir.
Türk Dil Kurumu’na göre kelimenin anlamı şudur: “Kanalizasyona inmek, bakım ve onarım yapmak üzere yol düzeyinde kapağı bulunan özel baca” Buna Türkçe karşılık bulmaya çalışırsak ‘bakım bacası’ diyebiliriz. Çünkü kelimenin ait olduğu Fransızca’da da bakmak fiilinden türetilmiş.
Ülkemizde rögar kapaklarının çalındığını veya kapakların üstlerinin örtülmesinden dolayı göletlerin oluştuğunu duyar ve okuruz. Biri fakirlikten diğeri de kokusundan dolayıdır. Konumuz şimdilik bu değil, burayı geçiyorum.
Arter de yine Fransızca’dan dilimize girmiş. ‘Damar’ demek. Ana arter deyince, ana damar demiş oluyoruz. Fakat Türkçe’de ana (büyük) geçiş yolu anlamında kullanılıyor. Bu kelimeyi de yanlış söyleyenler çoğunlukta. Bu da şimdilik konumuz değil, bunu da geçiyorum.
**
Peki, konumuz ne? İşte geldim:
Bu haftanın siyasi konularından biri Türkçe’nin bilim ve felsefe dili olup olamayacağı konusu idi. Osmanlı’nın yıkılıp yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı yazı ve dil devrimi hedefte idi.
Bakın eskiden devrim yerine zorla ‘inkılap’ dedirtmeye çalışan bazı Türkçe düşmanı çevreler vardı. Fransızcadaki karşılığı, okunuşu ile revulasyon…
Bir dilde, kimi zaman bir noktanın ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Örnek verirsek, koz ile köz, köz ile göz aynı değildir. Eğer yanlış telaffuz ederseniz (söylerseniz) cümlenin içine edersiniz.
İşte inkılab yerine ‘inkilab’ derseniz devrim değil köpekleşme dersiniz.
Çünkü birinin kökeni “dönme, dönüşme” anlamındaki ḳalb, diğerinin kökeni de kelb yani köpektir. Kimileri köpek kökünü kullanarak aklınca Cumhuriyet devrimlerine aşağılama yaptığını sanırdı.
Arapça harf dizisinde üç tane ‘S’ sesi vardır. Arapça harflerde bizdeki ünlü seslerin karşılıkları yoktur. Kullandığınız ‘S’ sesine göre ünlü (sesli) ses kullanırsınız. Elif, şapkalı a (â) olarak adlandırdığımız uzun A sesinin karşılığıdır.
Konu uzun, uzun olduğu kadar kimilerine karmaşık gelebilir.
**
Daha önce yazdım ama kısaca yineleyeyim: Türklerin ulusal dili yazı dili ile aynı olan Göktürk ve Uygurca’dır. Batıya doğru göç eden Türkler, bu bölgelerde önce Farsça sonra da Arapça ile karşılaşmışlardır. Bu yüzden Namaz ve Peygamber gibi bazı dini terimler Farsça’dan Türkçe’ye geçmiştir. Zaman içinde de Osmanlı sınırları içinde ikili bir dil oluşmuştur. Bunun biri Orta Asya’dan beri gelen herkesin anladığı Yunus Emre Türkçesi, diğeri de Arapça ve Farsça’nın etkisi ile Saray çevresinde oluşan Fuzuli Türkçesi’dir.
**
Aslında dilde yaşanan zorluklardan dolayı 1850’lerden itibaren Osmanlı’da yeni alfabe arayışları başlamış ama bir türlü sonuca erememiştir. Osmanlıca diye bir dil yoktur. 600 yıllık ‘ihtişamlı’ devirde konuşulan dil Türkçe’dir. Yazı dili de eski Göktürk veya Uygur alfabesi değil yeni Arap alfabesidir.
Türkçe ile bilim ve felsefe yapılamayacağını iddia etmek en hafif kelime ile iş bilmezliktir. O zaman “Koca Orta Aysa coğrafyasındaki Özbek, Kazak, Tacik, Kırgız ve Türkmenistan cumhuriyetlerinde bilim ve felsefe yapılmıyor mu?” diye sormamız gerekir.
Şunu söyleyebiliriz: Türkçe, Osmanlı döneminde Arapça ve Farsça’nın istilasına uğramış ve gelişememiştir.
Peki neden?
Bu soruyu da Türk Dil Kurumu’nun önüne olmadık yalanlarla set olanlara sormak gerekir.
“Cumhuriyet, dedelerimizin mezar taşlarını bize okutturmadı” diyenlere şunu söylemenizi öneriyorum: Birgi civarında onlarca mezarlık var. Bakın bakalım hangi taşta ‘Osmanlıca’ yazı var?
Peki, hiç mi yok? Elbette değil. Olanlar yöneticilere ve zenginlere ait olan mezar taşlarıdır. Üstündeki yazılar da Türkçe’dir.
**
Peki, neden “Rögar, arter” başlık oldu. 1840’lardaki Tanzimat’tan sonra da Fransızca’nın istilasına uğradık. 1950’lerden sonra da İngilizce’nin.
Türkçe, zengin ve işlek bir dildir. Dünya’da en çok konuşulan dillerden biridir. Coğrafi olarak bakarsak da Arapça’dan daha geniş bir bölgede konuşulmaktadır. Durum bundan ibarettir.
Bakmadan Geçme





