Polyannacılık!
Oturdum bilgisayarımın başına yazımı yazayım diye ama şu ‘coronavirüs’ dedikleri canavar aklımı çeliyor. Bıraksam parmaklarım oraya...
Oturdum bilgisayarımın başına yazımı yazayım diye ama şu ‘coronavirüs’ dedikleri canavar aklımı çeliyor. Bıraksam parmaklarım oraya gidecek. Zaten içimiz dışımıza çıkmış durumda… Her kafadan bir ses çıkıyor.
Her kafadan bir sesin çıkması doğal tabii ama tek sesin çıkması doğal değil.
Ne laf ettim ama…
En kötüsü de her ‘bilimsel’ kafadan farklı sesin çıkması…
Bu yazıyı yazdığım pazartesi günü akşamı kahvelerin kapanacağı bilgisi gelmişti. Türk toplumunda kahvelerin kapanması demek, ‘işte bunu yapmayacaktın’ gibi bir anlama gelir ki iyi mi kötü mü göreceğiz…
Facebook okurlarım için de meraklı bir bekleyiş olacak ama siz bu yazıyı gazete sayfasında okurken az çok ‘kahvesizlik işkencesi’nin ilk günü geride kalmış olacak.
Belki bu arada başka bir şeyleri keşfederiz.
Kim bilir!
**
Ben de fırsattan istifade önemli gündem maddelerinden fırsat bulamadığım bazı konulara da değinmiş olurum.
Benim fanatik okuyucularım vardır. Her yazıdan sonra ararlar ve biraz yeni yazılar konusunda sohbet etmek isterler. Ben de onları kırmam ve “İlk fırsatta konuyla ilgili yazacağım” diyerek söz verir, telefonu nazikçe kapatırım.
Bu okuyucularım arasında soyadını vermeyeyim Akın Amca’nın yeri başkadır. Akın Amca, her yazıdan sonra olmasa da arada sırada yoklar, “Şu konuda da bir şeyler yazarsan sevinirim” der.
Ben de önce konuyu anlamaya çalışırım tabii.
Akın Amca, yaşça benden epeyce büyük… Yaştan dolayı bazı sağlık soruları var. Sağlık sorunları nedeniyle de sıkıntıları…
Geçtiğimiz gün yine beni aradı ve “Selim bey oğlum” diyerek başladı anlatmaya…
Ben de “Tamam Akın Amca, konuyu anladım. En kısa sürede yazmaya çalışacağım” dedim. Akın Amca’nın sorunu, bu kez şehir içi minibüslerindeki bazı aksaklıklardı.
Biliyorsunuz, Ödemiş’teki belediye denetimli şehir içi minibüslerinin vakit sorunu var. Çok iyi bilmiyorum ama varış yerine zamanında ulaşamazlarsa şoförlere ceza kesiliyor. Bu yüzden de özellikle trafik biraz sıkışırsa hızlı hareket etmek zorunda kalıyorlar.
Bazı yaşlılar da binmekte zorlanınca ister istemez onlara kızıyorlar veya onları almak istemiyorlar.
Yaşlı insanlar, 18 yaşındaki delikanlılar gibi zıplayarak minibüse binemiyorlar. Zaman zaman bindi-binecek derken hareket edince bazı olumsuz durumlar veya kazalar ortaya çıkabiliyor. Aynı şey, inerken de yaşanıyor…
Şoförler, “Hadi baba, biraz hızlı!” diyerek acele ettiriyorlar…
Akın Amca, minibüslere zamanında binmekte zorlandığını belirterek, “Bir de basamakları çok küçük ve dar; onlara basamıyoruz” dedi.
Akın Amcama, bu konuyu belediye ve şoförler odası yetkilileri ile görüşüp ilgili bir yazı yazacağıma dair söz verdim ama görüşmeleri yapamadım. Umarım ilgililer, yazımı okuyup gereğini yaparlar.
**
Başlık için “coronoyak” yazdım önce. Sonra değiştirdim. Bu ifade benim değil; gazetelerin birinde görmüştüm.
Ama hakikaten insanı paranoyak yapacak derecede gelişmeler yaşanıyor. Sanki bir film sahnesinin içindeyiz. Ve hala “Bize bir şey olmaz” modundayız…
Apar topar yurtlarından edilen öğrencilerin durumu da etkiledi beni. Keşke böyle felaketlere önceden hazırlıklı olabilsek, uygun mekanları önceden tasarlayabilsek ve uygun personeli belirleyebilsek…
**
Face’de “Bu corona denilen yaratık, Çapanoğlu ile akraba çıkmasın! Dilerim kuruntu bozukluğudur!” yazdım…
Hüsn-ü kuruntu, düş güzelliği anlamına geliyor: “Herhangi bir durumu kendinden yana safça iyiye yorma.” Kuruntu bozukluğu da tersi.
Bugün biraz da ‘Polyannacılık’ yapalım: Sorularımız ve meraklarımız çok ama ‘her şeyde bir hayır vardır’ diyelim.
Bakmadan Geçme





