ÖZDERE GÜNLÜĞÜ-3

26 Temmuz Cuma ÖYKAM Kitaplığından-10 Onur Kaynağımız M. Şükrü Saracoğlu Kimdir?(*) Tülay Gül, ÖYKAM Kurucu Müdürü...

26 Temmuz Cuma

ÖYKAM Kitaplığından-10

Onur Kaynağımız M. Şükrü Saracoğlu Kimdir?(*)

Tülay Gül, ÖYKAM Kurucu Müdürü Prof. Dr. Engin Berber’in öğrencisi. Çalışma, yüksek lisans tezi. Ama sakın ürkmeyin okuma konusunda! Dün gece bir solukta okuyuverdim. Hiç duraksamadan. Hiç tökezlemeden. Genelde tez okumaları sıkıcı bulunur ya, ondan söylüyorum.

Gül; “1939 sonrasında bir insan ve politikacı olarak” Saracoğlu’nu değerlendireceğini, “yeni ve kapsamlı bir akademik çalışmaya” bu çabalarını dönüştüreceğini belirtiyor. Ve çok mutlu oluyorum… Çünkü sürmeli bu emek…

Çalışma şu başlıklardan oluşuyor:”Doğumundan Eğitim Yaşamının Bitimine Saracoğlu Şükrü Bey (1887-1918), Saracoğlu Şükrü Bey Türkiye’ye Dönüyor: İddialar-Yanıtlar (1919-1939) ve Sonuç Yerine.” Kitabın sonuna oğlu Yılmaz Saracoğlu ile Ödemiş ve İstanbul’da yapılan iki mülakat, Berber-Gül’ün “Şükrü Saracoğlu Hakkındaki Kaynaklar Üzerine Bir Etüd”, “Suat Hanımın Arsasını Sattığını Gösterir Kayıt” ve 12 adet “Fotoğraflarda M. Şükrü Saracoğlu.”

*****

Kimdir Saracoğlu? Kısa kısa bazı noktalara değinelim mi?

  • Torunlarının Ödemiş’te doğmasını vasiyet eden bir dede.
  • Genç Cumhuriyet’in ilk toprak reformunu 1926’da Gölcük çayırlarını köylüye pay ederek gerçekleştiren bir reformcu.
  • 1930 yılında başlanan millileştirme politikalarının mimarı ve uygulayıcısı.
  • “Lozan Barış Anlaşması’yla” Genç Cumhuriyetimiz,“Osmanlı borçlarının yeni Türkiye’nin sınırları içinde harcanmış bölümünü ödemeyi garanti etmişti.” Ama altınla! Bunu Fransız Frankı’na çevirten Feridun Cemal Erkin’in nitelemesiyle “zekâ, vukuf, kavrayış, seziş ve müzakere yeteneğine hayran” olunacak müzakereci.
  • Adalet Bakanlığı’ndaki görevi sırasında “Hakimler, avukatlar, suçüstü, icra, iflas kanunlarını çıkartan, iş esasına dayanan cezaevleri kuran” –İmralı Cezaevi örneği- kurucu bir bakan.
  • “Niyazi Berkes”in nitelemesiyle “bir Rum gibi banker, bir Ermeni gibi tüccar, bir Avrupalı gibi özel teşebbüsçü”.
  • TC Merkez Bankası’nın kurucusu.
  • “Devlet memurlarının barem ve emeklilik kanunlarını” hazırlatan, yürürlüğe koyan Maliye Bakanı.
  • “Türk parasına itibar kazandıran: Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu (kabul tarihi: 25 Şubat 1930), ABD’de borsanın çöktüğü: 24 Ekim 1929 günü başlayan iktisadi buhranından Türkiye’nin olabildiğince az zarar görmesini” sağlayan bir yurtsever.
  • “Ben, Ödemişli Saraç Mehmet Usta’nın oğlu Şükrü Saracoğlu’yum” ifadesini her nerede konuşursa ilk cümle olarak kullanan köklerine derinden bağlı, alçakgönüllü bir devlet adamı.

*****

Saracoğlu hakkındaki -bugün de aynı isimler olduğunu şaşırarak gördüğümüz- Mustafa Armağan…vb. iftiracıların iddiaları, tek tek madde madde çürütülüyor ve tarihin çöplüğüne gönderiliyor.

“Hiçbir eleştiri, Şükrü Saracoğlu’nun erken cumhuriyet dönemi Türkiye’sine iz bırakmış bir siyasi figür olduğu gerçeğini değiştiremez” değiştiremeyecektir de…

*****

Göğsümüzü gere gere “Ödemiş’imizin onur kaynağıdır M. Şükrü Saracoğlu” demeli, Gülay Gül’ün yoğun emek ürünü bu tez çalışmasını okumalı ve başkalarına da önermeli, Gül’den çalışmasının kalan bölümünü bir an önce bitirip ÖYKAM yayınlarından bize ulaştırmasını beklemeliyiz…

______________

* Tülay Gül, Doğumundan Hariciye Vekilliğine M. Şükrü Saracoğlu (1887-1939) – Hakkındaki İddialar ve Yanıtlar ile Özlü Bir Biyografi Denemesi, ÖDEMİŞ BELEDİYESİ Yıldız Kent Arşivi ve Müzesi Yayını: 11, Basım Yılı: Mart 2014, Ödemiş, 104 sayfa+12 fotoğraf+5 Ek.

“Bayan Şefdeli” / 27 Temmuz Cumartesi

Yazlığa yeni gelmişlerdi. Şöyle bir soluklandılar. Birkaç gün evde pineklediler. Nasıl olsa zaman var! Koskoca iki buçuk ay… Bozdur bozdur harca!!! Hafta dolmak üzereyken ziyarete karar verdiler. 93 yaşındaydı. Görmek, elini öpmek gerekiyordu. Görevdi bu. Bu yıl emekli olmuş öğretim üyesi kızıyla randevuyu kesinleştirdiler.

Biraz geciktiler. Son anda gözlük işi çıkmıştı. Acayip hazırlık yapılmış. Pastalar, kurabiyeler, kekler kocaman “öksüz doyuran” tabaklardaydı. Bizden önce sohbet başlamıştı. Kibar kibar gidiyordu.

Memleketteydi! Dilini özlemişti. Gürül gürül akmak istiyordu. İstanbul Türkçesi konuşuluyordu. Konuklar kibar mı kibardı. Bir türlü istediği zemine kayamıyordu. Eşi de yardım etmek istiyor ama başaramıyordu. Sonunda patladı yanardağ gibi: ŞEFDELİ, deyiverdi bir çırpıda. Meğer bunu bekliyormuş herkes.

Sözü en çok alan da o ana kadar kibarlıktan kırılacak olan bayandı. Meğer neler anlatacakmış!? Neleeeeeeeeeeeee!!??

Adını “BAYAN ŞEFDELİ” olarak değiştirdim.

Hayret çukurundayım hâlâ / 28 Temmuz Pazar

Serdar Öztürk’ü yeni tanıdım sayılır. Sıkı bir araştırmacı, belgeci, didikleyici. İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC)’nin çıkarttığı “İzmir 9 Eylül” adlı gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü. Beş günde okudum, bitiriverdim “Binali’nin Puslu Limanı” adlı araştırmasını. İGC Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Gazetecilik Yarışması 2016 Araştırma-İnceleme Ödülü’nü kazanmış bir yapıt. Polis dinlemeleri ve görüntü fotoğraflarını kendinden çok çok az yorumla aktarıyor. “Bu kitap, 17-25 Aralık soruşturması sonrası Türkiye’deki en büyük vurgunun resmi öyküsüdür. İzmir Limanı’nı saran puslu havanın dağılması ile ortaya çıkan ilişkiler ağını okudukça hayrete düşeceksiniz…” Düştüğüm hayret çukurundayım hâlâ!?

“Mevsimlik hayatlar”/ Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2017 İktisat Bölümü mezunu mevsimlik işçi A.H. (26) der ki:“Sonu Karadeniz’in ovaları gibi sisli olan bir yoldur mevsimlik hayatlar.”

Dijital çağın bireyleri /29 Temmuz Pazartesi

“Geleceği Keşfedenler-Dijital Çağın Biyografisi” kitabını 10 yıllık bir emekle bize sunmuş Walter Isaacson. “Giriş” bölümünde sözünü şöyle bağlıyor:”Sosyal bilimlerle teknolojinin kesişiminde durabilen insanlar, … makine-insan ortaklığını yaratmaya yardımcı oldular. … Einstein, Genel Görelilik üzerinde çalışırken takıldığında kemanını çıkarır ve dünyaların uyumu dediği şeyle yeniden bağlantı kuruncaya kadar Mozart çalardı.”(s.5)

İşte rota, işte yön! Bilimi disiplinler arası bir olgu olarak görmek ve çocuklarımızı tek alanda zorlamamak dileği ve özlemiyle…

Kooperatifperveriz / 30 Temmuz Salı

“Badem Su” içiyoruz sürekli. Kooperatif kazanıyor. Üreticinin cebine giriyor. İlk işim, bayiyi bulmak oldu. Daha merkeze taşınmış. Tire Süt ürünlerini tüketiyoruz. Markette tümü yoktu! Hemen merkezi aradık. Meğer dağıtımda sorun varmış. Olsa, raflarda kalmazmış!

“Demokrasi Masası” / 31 Temmuz Çarşamba

Öyle iri iri laflar etmek değil derdim. Peki ne sorarsanız, anlatayım: 1998’de cumhuriyetimizin kuruluşunun 75. yılı anısına Ankara’da “Her Okul Bir Tiyatro” kültür etkinliği yapılmıştı. Beş arkadaşımla komisyonda, çalışıyorduk. TOKİ’nin ilk başkanı Sayın Yiğit Gülöksüz ile görüşmeye gittik müdürümüzle birlikte. İlk orada “Demokrasi Masası”nı gördüm. Yuvarlaktı. Zerre köşe bilem yoktu! Her birimiz aynıydık. Eşitlenmiştik. Hiyerarşik dizilişten eser yoktu! Sayın Gülöksüz, her birimizin serbestçe konuşmasına zemin hazırlamıştı. Gerilimsiz, samimi demokrasi ortamı yaratılmıştı. Eğer kareli-köşeli olsaydı, bunu göremeyecektik. O gün bu gün “Demokrasi Masası” diye yuvarlak masayı anlıyorum. Yabancılar “Round-Table / Yuvarlak Masa”da toplantı yaparlar. Ya siz?

“Eyyam-ı Bahur” sıcakları başladı / 1 Ağustos Perşembe

Bu ovanın çocuğu olmama, “Cavır” sıcaklarda incir bahçesinde çalışmama, yalınayak bu topraklara basmama rağmen dayanamıyorum “Eyyam-ı Bahur” sıcaklarına. Evde kısıldım kaldım. Cızgıların senfonisini dinliyorum gözlerim kapalı! Gölgelikten ayrılmıyorum. Ilıtılmış suyu bardak bardak deviriyorum. Bana mısın demiyor ter bezlerim. Ha bire üretiyor.

Karavanla tatil/ 2 Ağustos Cuma

Muhterem+Hüseyin ikilisi, başkentten kıymetlilerimizdir! Hem de öyle böyle değil! Essahtandır sevgimiz. Ben abisi, Safire ablası olur! Taa Karaman’dan yola çıktılar karavanla. Dura dinlene, gözleye gözleye Özdere’ye geldiler. Bize uğradılar. Lafladık. Anlattıklarından: Sahiller işgal altında. Oteller ve tatil siteleri el koymuş. Ücret istiyorlar. Yapılaşma almış başını gitmiş. Her yer bina dolmuş. Çirkin ve anlamsız yığınlar halinde. Kamp yerleri de pahalı. Elektrik, tuvalet için topuktan kesiyorlar. Halkımız karavana, çadıra sardırmış. Oteller, pansiyonlar ateş pahası.

ÇÖZÜM Ailesi/ 3 Ağustos Cumartesi

Karı-koca çözüm üretmek için yaratılmışlar sanki! Adlarını ÇÖZÜM ailesi olarak değiştirdim. İnterneti anlattık, komşuyu ayarladı bağlatıverdi. Evi temizletmek istedik, hemen kadını buluverdi. Cam balkon yaptıracağız, taa Çiğli’deki fabrikasına ulaştık. Berberi bir telefonla yanıma getiriverdi. Kurban dedik, Migros’u tarif etti. Hatırlayabildiklerim şimdilik bunlar. Yeni adlarını hak ediyorlar, değil mi?

İncirler habire olgunlaşıyor/ 4 Ağustos Pazar

8 yaşında incirimiz. Bu yıl hiç lap almadık pazardan. İki üç günde bir oluyor. Sarı lap. Kendinden döllemeli. Kozak filan attığımız yok! Öyle büyüdü ki… Burnumuzu batıra batıra afiyetle yiyoruz, komşularımıza dağıtıyoruz, gelen konuklarımıza soğuk soğuk ikram ediyoruz. Aynı yaşta zeytin var yanında. Yeşil kırmalık topluyorum. Bu yıl daha bitim sanki! 2 yaşında ikinci bir zeytin dikmiştim, kuruyan narın yerine. O da kılığına bakılası değil! Üzerinde zeytinle selamlıyor bizi. Geçen yıl defne dikmiştim. O daha büyüyecek. 8 yaşlarındaki limon ve mandalinadan burada olmadığımızdan ürün almadık. Komşularımıza bıraktık. Son bir Malta eriği fidanı diktik. Yeni yeni boylanıyor. Ankara’dan komşumuzun armağanı. Kısa süre kaldığımızdan sebze ekemiyoruz. O da olacak zamanı gelince…

Bakmadan Geçme