Oradan, buradan yağmurdan…

Heybede bir Bozdağ muhabbeti var ki bekleyenler için zamanı gelince Aziz Nesin'lik bir hikaye gibi değineceğim....

Heybede bir Bozdağ muhabbeti var ki bekleyenler için zamanı gelince Aziz Nesin’lik bir hikaye gibi değineceğim. Belki rahmetli Mustafa Erdal abinin ‘topluiğne’ batırması gibi… 50 yaşını devirdiğim için artık neye nasıl tepki vermem gerektiği konusunda yeterince deneyim sahibi olduğumu düşünüyorum.

Anlık tepkiler, insanı pişman edebilir ve ortalık durulduktan sonra keşkelerle kurulmuş cümleler yaptırabilir. İşin aslını astarını sormak lazım! Hemen celallenmek, insanın ruh sağlığına zarar verebilir…

İyisi mi bazı şeyleri müstehzi bir gülümseme ile şimdilik geçiştirebilelim.

Mevlam neylerse güzel eyler” sözünü laf olsun diye değil, içimizden gelerek söyleyelim…

**

Önceki gün yağan yarım saatlik yağmurdan sonra Ahrandı üstlerinde bir gökkuşağı ortaya çıktı ki muhteşemdi. Ödemiş’in tarihi binalarının önünde olup da bu muhteşem görüntüleri çekmek vardı. Evde idim ve kızımın uyarısı ile hemen çatıya çıkıp üç beş poz aldım. Benimkiler de fena olmadı hani.

Yağmur dedik, devam edelim.

Sadece Ödemiş’te değil, yurdumuzun birçok bölgesinde yağmur yağınca ortalık karışıveriyor. Herkes, sığınacak bir saçak altı aramaya çalışıyor.

Kaldırımlar bile bu yarım saatlik yağmurun ardından üstünde yürünemez hale geliyor. Çünkü eğri büğrü ve ‘yağmur yağarsa’ diye bir plan yapılmamış. Uygun eğim verilmemiş. Bunun için fotoğraf paylaşmaya gerek yok, herhangi bir yağmurda herhangi bir sokak veya caddeye çıkmanız yeterlidir.

Cadde ve sokak kenarlarında biriken yağmur sularını çözemedik daha. Çözemedik derken yanlış anlamayın, Ödemiş’ten bahsetmiyorum; ülke olarak böyle bir sorunun varlığından bile haberdar değiliz aslında… Halbuki cadde ve sokaklar yenilenirken uygun eğim verilse ve kaldırım kenarları da biraz daha düşük kotta yapılsa…

Hiç mi yapılmıyor? Haksızlık etmeyelim yavaş yavaş öğrenmeye başladık bu işleri ama işin içine ihale girdi mi elin oğlu döşeyip geçiyor. İhalenin uygun tarihlerinde hak ediş paralarını bir an önce almak istiyor. Üç gün sonra taşlar yerinden sökülecekmiş, kaldırım kenarına yağmur oluğu payı bırakılacakmış, yağmur suları için uygun eğim olmalıymış…

Biz hala cadde ve sokaklarımızı balıksırtı yapmasını öğrenemedik.

Sonra, dükkan önlerindeki girintili çıkıntılı yağmurluklardan yayaların üstüne şakır şakır akan suları da görüyorsunuz mutlaka. Hani altlarına kovalar koyar esnaflar. Artık kova orada ne işe yarıyorsa!

**

Gelelim başka bir konuya. Yazılarımı okuyup beğenenler, arada sırada da olsa bunu bir şekilde bana söylüyorlar. Bazen tanımadığım kişilerden telefon alıyorum. Bu, tabii ki beni mutlu ediyor. Herkes beğenecek diye bir şart yok. Bazen beğenilirsiniz, bazen de tepki görürsünüz. Gazetede köşe yazarlığının cilvesidir bu.

Hem arayıp hem de “Seni muhatap kabul etmiyorum” diyen etkili ve yetkili kişiler bile çıkıyor.

Geçtiğimiz günlerde yaşlı olduğunu söyleyen bir amcadan bir telefon aldım. Beni iyi tanıdığını söylüyor, yazılarımı da ilgi ile takip ettiğini ekliyordu. Birkaç yazı konumu hatırlatıp benden bir konu hakkında yazmamı istedi. “Senin yazıların okunuyor; belki dikkate alırlar” dedi.

Konu şuydu: Şimdilerde camiler iki katlı inşa ediliyor ve alt katlarında dükkanlar bulunuyordu. Aslında eskiden de bu gelenek vardı ve camilerin gelirleri, bu dükkanlardan karşılanıyordu ama sanıyorum okurumun bulunduğu bölgedeki cami tek katlı idi.

İkinci katlara çıkamadıklarından ve bu nedenle belli yaş grubundaki cemaatin camilere gidemediğinden yakınıyordu. Gazetemizdeki İstasyon mahalline cami haberini okuyunca bana “Bu sıkıntıyı dile getir” dedi.

Amcamızın belli bir arkadaş grubu vardı ve namaz öncesi ile sonrasında bir araya gelip sohbet ediyorlardı. Ama şimdi camiye gidemeyince grup dağıldığı için kendini de biraz yalnız hissediyordu.

Benden anımsatması…

Bakmadan Geçme