• Haberler
  • Gündem
  • Ölümünün 700. yılında Yunus Emre, Ödemiş'te anıldı

Ölümünün 700. yılında Yunus Emre, Ödemiş'te anıldı

Ödemiş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koordinesinde '2021 Yılı Yunus Emre'yi Anma ve Türkçe Yılı' programı, Ödemiş...

Ödemiş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koordinesinde “2021 Yılı Yunus Emre’yi Anma ve Türkçe Yılı” programı, Ödemiş Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Ödemiş’te bulunan imam hatip okulları öğrencilerinin hazırladığı etkinlikte ilk olarak bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması yer alırken günün anlam ve önemini anlatan konuşmayı Aydınoğlu Mehmet Bey Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Mehmet Erkut gerçekleştirdi.

Programın sunucusu Gökhan Yenier, açılış konuşmasında şunları söyledi. “Türk dili ve medeniyetinin temel taşlarından biri olan Yunus Emre, vefatının 700. yılı olan bu yıl UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alınmıştır. Yunus Emre; şiirlerinde insan ve doğa sevgisi, hoşgörü, kardeşlik, barış kavramlarını en duru Türkçe ile işlemiş ve bu şiirlerle din, dil ve ilk ayrımı gözetmeksizin tüm insanlığa seslenmiştir. Yunus, yetmiş iki millete bir göz ile bakmak ilkesi ve evrensel insani değerler üzerine inşa edilmiş felsefesiyle dünya hümanizmine katkılar sağlayarak insanları ortak değerler etrafında birleştiren, çağının çok ötesinde bir şair olmayı başarmıştır. Türkçemizi en duru haliyle günümüz söyleyişiyle kullanmayı başaran Yunus; içindeki insan sevgisiyle, Türkçe sevgisiyle, manevi duyguların en saf haliyle insanımıza ve insanlığa seslenmiştir.

Orhun Yazıtları’nın önemi

Türk dilinin ya da Türkçenin ilk yazılı metni Orhun Yazıtları, diğer bir adıyla Göktürk Kitabeleri’dir. Orhun Yazıtları, Türkçe yazılmış en eski yazılı eserlerdir. Bu yazıtlar; hükümdar Bilge Kağan, kardeşi Kültiğin ve Vezir Tonyukuk adına dikilmiştir. Yazıtlarda Türk toplumunun özellikleri, devlet adamlarının devlet yönetimi hakkındaki fikirleri ve tavsiyeleri yer almaktadır. Devlet adamlarının ve halkın birbirine karşı olan görevlerinden bahsedilmiştir. Ayrıca Çinlilerin hilelerinden söz edilerek geçmişteki hatalar sıralanmış, geleceğe yönelik öğütler verilmiştir. Türk yazı dilinin ilk örneklerinin ortaya konulduğu, eşi bulunmayacak değerde bilgiler içeren Orhun Yazıtları, her Türk’ün hakkında bilgi sahibi olması ve onu okuyup hakkıyla benimseyerek atalarımızın verdikleri uyarıları dikkate alması gereken büyük bir abidedir çünkü o kutlu yazıtlarda bilge, alp, inançlı ve pek yürekli atalarımızın binlerce yıl önce dünyaya düzen vermek ve Türk kültürünü, ulusunu ebedi kılmak için yaptığı çalışmalar neticesinde oluşan Türk tarihi yazılmaktadır.

Yazıtların değerini ustalıkla dile getiren büyük dilci Muharrem Ergin, Orhun Abideleri adlı yapıtında şöyle diyor: Yazıtlar, Türkçenin gücünü ve köklülüğünü ortaya koyması yönüyle çok önemlidir. Türk dilinin ilk yazılı kaynakları olan ve yazı dilinin ilk örneklerini oluşturan Orhun Yazıtları, bundan bin yıl öncesinde bile düzenli ve güçlü bir dilimizin varlığını kanıtlamaktadır. Orhun Kitabeleri; Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metindir. İlk Türk tarihi, taşlar üzerine yazılmış. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları. Türk gururunun ilahi yüksekliği, Türk feragat ve faziletinin büyük örneği. Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri/Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarane eda ve ihtişamla hitap tarzı. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk ve harikulade işlek örneği. Türk yazı dilinin başlangıcını miladin ilk asırlara çıkartan delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika Türk dilinin en büyük iftihar vesilesi olan eser!!!

“Türkçenin gücünü göstermiştir”

Atatürk, Türkçenin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulup kendi benliğini bulması için her çabayı göstermiştir. Atatürk, bu düşüncesinin gelecek kuşaklara da yön vermesini düşünmesi sonucu bize yüzyıllar ötesinden seslenen Yunus’un ve Türkçemize gönül vermiş herkesin mirasına sahip çıkarak Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurmuş, bu cemiyeti de 1932 yılında Türk Dil Kurumu’na dönüştürmüştür. Arapça ve Farsçanın hakim olduğu XIII. yüzyılda Yunus’un Türkçe şiirlerle ortaya çıkmış olması, Türk dili için bir dönüm noktası olmuştur.

Bilindiği üzere tasavvuf, bir düşünce sistemidir. Tasavvufta yer alan ilahi hakikatleri her dilin ifade etmesi de mümkün değildir. Bu sebeple XIII. yüzyıl şairlerimiz, Türkçenin bu girift meseleleri dile getirebileceğine ihtimal vermiyorlardı ama bir de baktılar ki Yunus, ‘Beni bende demen bende değilim/Bir ben vardır bende benden içeri’ diyerek tasavvuf felsefesinin anlaşılması en zor konularından biri olan vahdet-i vücut meselesini bir beyte sığdırmış. Üstelik beyit, hem güzel hem veciz hem de sade…

Aslında Yunus Emre, sadece tasavvufi meseleleri değil, dini ve sosyal hayatın içinde yer alan konuları da açık ve anlaşılır bir üslupla anlatmıştır: ‘Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil/Cennet cennet dedikleri bir ev ile birkaç huri/İsteyene ver anları, bana seni gerek seni. Mal sahibi mülk sahibi/hani bunun ilk sahibi/Mal da yalan mülk de yalan/Var biraz da sen oyalan’ gibi mısralarla Yunus; yaratılışın gayesini, Allah aşkını ve nihayet dünya malının geçiciliğini okumuş yazmışların yanında halkın zihnine de kazımıştır.

“Coşkun ırmaklar gibi akan şiirler”

Yunus Emre’nin üslubunda en dikkati çeken husus, şüphesiz ki icazdır. O, sayfalarca anlatılması gereken bir konuyu -yukarıdaki beyitlerde görüldüğü gibi- bir iki mısrada, üstelik herkesin anlayabileceği bir sadelikte ifade etmesini bilmiştir. Yunus Emre, devrinin ihtiyaçlarına adeta reçete niteliğinde eserler verdi. O, aynı mısralarla hem Oğuz diline dayalı Anadolu Türkçesinin gelişimine katkı sağladı hem de Moğol zulmünden bunalmış bir topluma nefes aldırdı. Şüphesiz Yunus Emre, tek başına değildi. Ahmed Fakih, Hoca Dehhani, Şeyyad Hamza gibi ilk dönem isimlerin yanı sıra Aşık Paşa, Gülşehri, Dursun Fakih gibi ardından gelen isimler, Türkçenin gelişimine büyük katkı gösterdiler. Şurası kesindir ki Yunus Emre’nin eserleri, diğerlerinin didaktik ikaz ve irşad dilinden ziyade coşkun ırmaklar gibi akan lirik şiirlerdir. Üstelik bunlar, dil bilgisine hakim ve kelime hazinesi zengin şiirlerdir. O, bu yönüyle kendi devrinden sonraki Türk dili ve edebiyatına uzun yıllar yol göstermiş, öncülük etmiştir. Dil, bir milletin manevi gücünün aynasıdır. Bir milletin kültürel değerlerini oluşturan ve o milleti ayakta tutan; edebiyatı, sanatı, bilim ve tekniği, dünya görüşü, ahlâk anlayışı, müziği, kısacası bir milleti millet yapan bütün unsurlar dide toplanır. Bu bağlamda güzel Türkçemize hep birlikte sahip çıkalım.”

“İlahi bir aşkla yazmıştır”

Yunus Emre’yi Anma ve Türkçe Yılı kapsamında düzenlenen programda günün önemini anlatan konuşmayı gerçekleştiren Ödemiş Aydınoğlu Mehmet Bey Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Mehmet Erkut, “Türk dili ve kültürünün en önemli şahsiyetlerinden olan Yunus Emre’nin vefatının 700. yılı münasebetiyle 2021 yılı, ‘Yunus Emre ve Türkçe Yılı’ olarak ilan edilmiştir. Bu vesileyle İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koordinesinde ilçemizdeki imam hatip okullarınca hazırlanan programda birlikteyiz.

Yunus Emre, 13. yüzyılda Anadolu sahasında Oğuz Türklerinin konuşup yazdığı yazı dilimin en mühim temsilcisidir. Yunus Emre divanında Hazreti Peygamber’in davranış ve düşüncelerinden akseden tasavvufi, ahlakı insanın iç mücadelesinin kendini bilme ve bulma gayreti, Anadolu Selçuklu Türklerinin sosyal hayatından aldığı unsurlarla anlatılır. Yunus; anlaşılır bir Türkçeyle söylemiş, hem aruzu hem de heceyi kullanmıştır. Yunus; şiirlerini bir sanat endişesi ile değil, ilahi bir aşk ile yazmıştır. Şiirlerinde hakim olan üslup, konuşma üslubudur. İlahilerinin asırlarca dilden dile yaşayarak günümüze kadar gelmesinin asıl sebebi budur. Eserlerinde adeta Kuran ve hadislerde vaz edilen ilahi hakikatleri kendi diliyle özetlemiştir ve billurlaştırmıştır. Nihayet Türkçe, Yunus Emre’nin kalemiyle bir sevgi ve bilgi dili haline gelmiştir.

Milletimizin dili, fikri ve vicdanı olan Yunus Emre’nin sanatını değerlendirirken onun Kuran’a bağlı bir İslam velisi olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Sözün özü Yunus Emre, ilahileriyle can evimizde iman meşalesini ateşleyip gitmiş ve adını sonsuzluğa mühürlemiş bir gönül insanıdır. Onun sözleriyle dünyaya dava için değil, mana için geldiğini fark ettik” dedi.

Meddah gösterisi sunuldu

Etkinlikte son olarak çıkan meddah Yusuf Duru ise konuşmasında; “Kendini, fikirlerini, eserlerini getirmiş bir insan, günümüze aldığı vazifeyi layıkıyla yerine getirerek getirmiş. Hacı Bektaş-ı Veli dergahına giderken yaşadığı köyde büyük bir kıtlıktan çıkıştır. Bektaş demiştir ki, ‘Yunus getirdiğin her havuca 10 himmet vereyim mi? “demiştir. Yunus da, ‘Ben napayım himmeti, bana buğday lazım. Köyde kıtlık oldu, insanlar aç’ der. Buğdayları yola çıkar, yarı yolda kafasına dank eder. Geriye döner ve Hacı Bektaş‘ın huzuruna çıkar ve ‘Al buğdaylarını, ver himmetimi’ der. Hacı Bektaş-ı Veli der ki, ‘Artık senin bağın bizle değil’. İşte orada Yunus’un olgunlaşma süreci başlar. Sizin ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite ve daha sonra iş hayatına atılmanız gibidir. Bu süreci iyi değerlendirseniz hem Türk insanlığına hem de dünya insanlığına çok şey katacaksınız. Yunus, dergahta 40 yıl odunculuk yapar fakat dergahın kapısından bir tek bile eğri odun sokmaz. Hepsi dümdüzdür odunların. Sorarlar, ‘Ormanda hiç eğri odun yok mu?’ diye. ‘Olmaz mı, var. Bu dergahın kapısından eğri odun girmez’ demiştir Yunus Emre de” ifadelerini kullandı.

Program kapsamında Kuran-ı Kerim tilaveti, sinevizyon gösterisi, şiirler, Yunus Emre’den sözler ve ilahiler de yer aldı.

Şazenuş Keskin

 

Bakmadan Geçme