Ölü yemeği

Her canlının bir gün gelip öleceğini biliyoruz. İnsanoğlu da ölümden kaçamayacağına göre sırası geldiğinde ölecektir. Yakınlarımızın,...

Her canlının bir gün gelip öleceğini biliyoruz. İnsanoğlu da ölümden kaçamayacağına göre sırası geldiğinde ölecektir. Yakınlarımızın, komşularımızın, dostlarımızın ölümleri dolayısıyla hepimiz buna tanık oluyoruz. Cenaze törenlerine katılarak onlara karşı olan son görevlerimizi yerine getiriyoruz.

Ölümden sonra yapılan birçok geleneklerimiz var. Bunları biliyorsunuz. Ben bunları anlatmayacağım. Doğrudur, yanlıştır tartışmasına girmeyeceğim. Benim dile getirmek istediğim ölünün ardından verilen yemeklerdir. Başlığı da onun için ölü yemeği dedim.

Örneğin cenazenin gömüldüğü ilk gün mezarlıkta ve evde verilen pideler, üç gün sonra dağıtılan lokmalar ve ölümün elli ikinci gününde verilen köfte ya da yemekler ne amaçla verilir mantıklı bir açıklaması var mıdır, soruyorum.

“O yaptı ben de yapayım” mantığıyla başlıyor her adet. Sonra gelenek haline geliyor. Onun parası var veriyor, diyemiyoruz. O ne yaptıysa biz bir fazlasını yapmaya gayret ediyoruz.

Cenazenin defnedildiği ilk gün, ölümün üçüncü günü ve ölümün elli ikinci günü yemek vermek dinen ya da mantıken doğru mudur?

Bu konuda dinen aydınlatılması gereken konuları yetkili kişilere bırakarak mantıken durum nedir onu yazayım.

Benim mantığım ölünün ardından verilen bu yemekleri kabul etmiyor. Çünkü ölümün verdiği acı ortada dururken, ölü sahipleri yasını tutarken insanların yemeğini nasıl düşünsünler. Ölü yakınları kendilerine yemek hazırlayacak zaman bulamazken onca insanı nasıl doyursun?

Diyeceksiniz ki, yemeği ölü yakınları mı yapıyor? Tamam yapmıyor, özel aşçılar yapıyor da bedava yapmıyorlar ki. Bu iş bir sektör haline gelmiş. Sektör ölünün üzerinden para kazanıyor. Ölü yakınları tam acılarını unutmaya başlarken yemeğin getirdiği masraflarla bir kez daha sarsılıyor.

Çoktandır bu konuyu dile getirmek istiyordum. Konuştuğum insanların yüzde doksanının benimle aynı fikirde olduğunu da gördüm. Benim gibi düşünen çoğunlukta olmasına rağmen bunu açıkça söylemekten kaçınıyor. Hem eleştiriyoruz hem de başımıza geldiğinde topluma uyarak yapmak durumunda kalıyoruz. “El ne der” korkusunu yaşıyoruz.

Genel kanı; ölü evi yemek vermemelidir, ölü evine komşuları yemek götürmelidir. Ama kimse de bu düşüncesini uygulamıyor. Burada da mahalle baskısı kendini açıkça gösteriyor.

Geçen gün internette bu konuyla ilgili bir şiire rastladım. Çok beğendim ve sizlerle paylaşıyorum.

Neyin nesi

Cenaze evi ağlarken, yemek de neyin nesi?

Acısı döşler dağlarken, yemek de neyin nesi?

Herkesi uyarmak gerek, ölene yanarken yürek

Lüp lüp lahmacun börek, yemek de neyin nesi?

Bu gelenek boş savurma, matemli karın doyurma

Etli pilavla kavurma, yemek de neyin nesi?

Şahinim gördüğün yazar, şarlatan hocalar kızar

Daha kurumadan mezar, yemek de neyin nesi?

***

Sevgi, saygı ve mutluluklar.

Bakmadan Geçme