Ölen insanlık
Zaman akıyor ve yıpranıyor bazı şeyler. Güzel şeyleri taşırken insana, insandan da bazı şeyleri alıp götürüyor....
Zaman akıyor ve yıpranıyor bazı şeyler. Güzel şeyleri taşırken insana, insandan da bazı şeyleri alıp götürüyor. İnsanlığın bilim ve teknikte gelişmesini, ilerlemesini zaman yarınlara aktarıyor ama insanlık da ölüyor gibi. Bir yerde ölene “Oh olsun, iyi oldu” diyebiliyorsa insanlar, insanlar ölürken bir tarafta diğer tarafta insanlığın öldüğünü göz önüne seriyor.
Bir bitkinin, bir hayvanın ölmesine üzülürken bir insanın ölümüne nasıl “ohh” diyebiliyor? Bu, müthiş bir deformasyonun olduğunu gösteriyor insana dair şeylerde. Sevgide, şefkatte, diğerkamlıkta, acımada, üzülmede ve daha pek duyguda yozlaşmanın olduğunu ortaya koyuyor. “Ucu bana dokunmuyorsa kime ne olursa olsun” anlayışı o kadar yaygınlaştı ki toplumda, bu hızlı ve bir o kadar da olumsuz gelişme ürkütüyor doğrusu beni. Bir karıncayı bile incitme düşüncesine sahip bir toplumun bu şekilde değişimi, toplumun özünden ne kadar uzaklaştığını gösteriyor bize.
Arkadaşım anlatıyor: “Bu seneki beşinci sınıfların birbirlerine karşı tutumlarını görünce dehşete kapıldım.” Birbirini ezen, yalnız kendini düşünen, paylaşmayan, hodbin insanlar. Gidişat, iyi ipuçları vermiyor yani. Geleceğin yetişkinleri, bu anlayış ve duygularla yoğruluyor. Bunları duydukça ümit dediğimiz şey de bir kelebek gibi uçuveriyor.
Bir başka örnek: Balkonda oturuyorum. Araçtan inen anne, kızından yardım istiyor. O da yardım etmiyor. Sonra annesinin söylediklerine karşı “Biraz empati anne” diye yüksek sesle bağırıyor. Annesi de “Evet, biraz empati. Bu kadar yükü bir kişi nasıl taşır?” diye cevap veriyor. Tartışmaya dönerken diyalog evlerine giriyorlar. Ama konuştuklarının etkisi bir süre havada kalıyor. “Sevginin, aşkın üzerindeki duygu şefkattir” diyor eşim. Annelerin çocuklarına gösterdiği şefkatin karşılığı bu olmamalı ya da fazla şefkat yüzünden çocuklarımızı bu duruma biz getiriyoruz. Onların yapmaları gereken işleri kendimiz yapıyor, sorumluluk duygusu ve bilincini alması gereken yaşta vermiyoruz. Sonra ilerleyen süreçte hayıflanıp duruyoruz. Ne ekiyorsak onu biçiyoruz velhasıl…
Bir damla,
bir damla düşüyor
suyun yüzüne
ekşiyor yüzü
büyüyor, büyüyor…
bir oluyor.
Bakmadan Geçme





