Okullar Açılırken…
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün söylevlerine, gerçekleştirdiği devrimlere, onunla çalışma olanağı bulmuş kişilerin anlatımlarına baktığımızda...
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün söylevlerine, gerçekleştirdiği devrimlere, onunla çalışma olanağı bulmuş kişilerin anlatımlarına baktığımızda çok başarılı bir asker ve iyi bir devlet adamı olduğu kadar aynı zamanda iyi bir toplum bilimci ve eğitimci de olduğunu görüyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk, eğitimin önemini en iyi anlamış cumhurbaşkanıdır. O’na göre ekonomide, sağlıkta, sanatta, sporda kısaca nerede bir sorun varsa temelinde eğitim, daha doğrusu eğitimsizlik yatmaktadır. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurarken işe eğitimden başlamıştır.
Daha savaş devam ederken, 1921 yılında, bir ara cepheden Ankara’ya dönerek 1. Maarif Kongresi’ni toplayıp öğretmen temsilcilerini bir araya getirerek eğitimdeki durumun tespitini yaptırmış, uygulanan geleneksel eğitim politikalarının ülkeyi felaketlere sürüklediğini tespit ederek bundan sonra ulusun hızla gelişimini sağlayacak milli bir eğitim politikası izleneceğinin işaretlerini vermiştir.
1923 yılında Eskişehir’de yaptığı bir konuşmada istikrarlı bir eğitim politikasının olmadığını, her gelen maarif nazırının (milli eğitim bakanının) kendine göre bir program uyguladığını, bu yüzden eğitimim berbat hale geldiğini, okullarda hayatı ve ülke gerçeklerini bilmeyen, millete yabancı, tüketici insanların yetiştiğini, bu sistemin ezberciliğe dayandığını, bilimsel olmadığını, en kısa zamanda terk edileceğini belirtmiştir. Konuşmasının sonunda da “Uygulayacağımız eğitim politikasının iki temel amacı olacaktır. Birincisi cehaleti yenmek, diğeri de Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine ve hatta üstüne çıkartmak” demiştir.
Eğitimin ülke kalınmasındaki önemini çok iyi bilen Kemal Atatürk, 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat (eğitim ve öğretimin birleştirilmesi) Kanunu’nu çıkarmış, tekke ve zaviyeleri kaldırmış, halifelik sistemine son vermiştir. İyi bir eğitimin hem milli hem laik hem de bilimsel olması gerektiğini düşünen Atatürk, bu yüzden birçok temel yasayı bu anlayışa uygun olarak değiştirmiştir.
Okulların açıldığı şu günlerde eğitim sistemimize bakacak olursak eğitimde her şey, kelimenin tam anlamıyla berbat durumdadır. Okullar fiziki olarak yetersizdir. İkili hatta üçlü öğretim olağan hale gelmiştir. Bazı okulların sınıflarında 70-80 öğrenci öğrenim görmektedir. Çocuklar sıralarda üçerli, dörderli oturmaktadır. Bazı okullarda öğretmen yoktur veya eksiktir. Buna karşın atanamayan öğretmenlerin acısı giderilememiştir. Üniversiteye giremeyen, meslek sahibi olamayan milyonlarca öğrenci vardır. Bitirenler de iş bulamamaktadır. Taşımalı eğitim sistemi ise başka bir tartışma konusudur.
Hükümetlerin eğitim politikalarında istikrar yoktur. 2002 yılından beri altı milli eğitim bakanı değişmiştir. Birinin yaptığını diğeri bozmuştur. Eğitim sistemi yaz-boz tahtasına dönmüştür. Sırasıyla Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Baş, Ömer Dinçer, Nabi Avcı ve İsmet Yılmaz bakanlık yapmışlardır. Bu süreç içinde eğitim sisteminden üniversite giriş sınavlarına kadar yapılmayan değişiklik kalmamıştır. TEOG sisteminin kaldırılması ile de milli eğitim, içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir.
Görev alan bakanlardan hiçbiri eğitimci değildir. Erkan Mumcu ve Nimet Baş avukattır. Ömer Dinçer işletmeci, Nabi Avcı iletişimci, İsmet Yılmaz ise gemi mühendisidir. Eğitim alanında uzman olmadıkları gibi eğitimcilerin sendikalarına da danışmadan bu değişiklikleri yapmışlardır. Devlette iki bakanlığın adında “Milli” sözcüğü vardır. Bunlardan biri Milli Savunma Bakanlığı, diğeri de Milli Eğitim Bakanlığı’dır. “Askerlik-dış politika” ve “eğitim”, milli olmalıdır. Bu bakanlıklar, her bakanın keyfine göre değil; ulusal çıkarlarımıza, bilime ve çağdaş normlara göre yönetilmelidir. Gelip geçen bakanların hiçbiri kendilerinin uzmanlık alanı olmayan eğitim politikalarına yön verirken öğretmen örgütlerinin temsilcilerine danışmayı, onların görüşlerini almayı veya Milli Eğitim Şurası’nı toplayıp “ülkemizin ihtiyaçlarına ve çıkarlarına uygun” bir eğitim politikası oluşturmayı akıllarından geçirmemişlerdir. Bu yüzden bakandan bakana değişen, milli olmayan bir eğitim politikası ile ülkemiz karşı karşıya kalmıştır.
Bu eğitim politikası, mutlaka değişmelidir. Türkiye’nin ihtiyaçları ve ulusal çıkarları göz önünde tutularak bilimsel, laik ve çağdaş bir eğitim politikası oluşturulmalıdır. Ancak böyle bir eğitim politikası ile ülkemiz, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilir. Bu duygularla tüm öğrenci ve öğretmenlerimizin yeni öğretim yıllarını kutluyor, kendilerine başarılar diliyorum.
Bakmadan Geçme





