'Öğrencisi aç yatan rektör'

Haberi öğrendiğimde geçmişe gittim… 'Fatih'te hakkında kayıp başvurusunda bulunulan İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü...

Haberi öğrendiğimde geçmişe gittim…

“Fatih’te hakkında kayıp başvurusunda bulunulan İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 3. sınıf öğrencisi Sibel Ünli’nin cansız bedeni, Samatya’da denizden çıkarıldı.”

Basın yayın organlarından okuduklarımıza göre Ünli, 9 Ekim tarihli tweetinde “Gidecek yerim yok, yaşanmaya değer bir hayatım da” paylaşımını yapmış.

Sibel Ünli, soru sorma platformu “Curious Cat” de kendisine “Eline 20 bin lira geçse ilk ne yaparsın?” sorusuna ise “kibele1903” mahlasıyla “KYK (Kredi ve Yurtlar Kurumu) borcumu öderim” cevabını vermiş.

Aynı platforma 12 gün önce neden hastaneye yattığını soran bir takipçisini ise “Majör Depresyon” diyerek yanıtlamış.

Ünli, 7 Kasım’da yaptığı paylaşımda da “Bir liraya karnımı doyurabilir miyim enter? Yemekhane kartımda para kalmamış, sadece bir liram var” demiş, yeni yıl dileğine ise ‘iş bulmak’ yazmış.

Ünli, benim de mezun olduğum fakültenin öğrencisi olduğu gibi yıllar sonra bitiremediği okulumuza yeniden kayıt yaptırıp devam kararı alan sınıf arkadaşım ile aynı sınıfta imiş. Daha önce de bir intihar girişiminden kıl payı almışlar…

Haberi duyduğumda bizimle aynı sınıfta olan Akhisarlı bir arkadaşım geldi. Tütüncü bir aileden geliyordu ve kaldığı yurtta ilk kez bir duş ile karşılaştığını utanarak anlatmıştı yıllar sonra.

Yine başka bir haber de üniversitelerdeki yemek ücretleri ile ilgili idi:

“Üç buçuk liraya yedikleri yemeğin ücreti 18 buçuk liraya çıkarılan İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin eylemi sürüyor.”

Sonra o pankart takıldı gözüme: “Öğrencisi aç yatan rektör bizden değildir.”

Öğrenci iken yedeklerden girebildiğim ünlü Vatan Caddesi’nin sonundaki Suriçi’nde bulunan Edirnekapı Öğrenci Yurdu’nda rahat banyo yapabilmek için sabahın 5’inde kalkmamız gerekiyordu.

Otobüs ile beş dakikalık Beyazıt’a yürüyerek yarım saatte gidiyorduk.

Edirnekapı Yurdu, İstanbul’un en büyük erkek yurtlarından biri idi.

Küçücük bir odada altışar kişi kalıyorduk.

Şimdi de ilk, orta ve lise çağındaki gençlerimize bakıyorum. Sabahları uykulu oluyorlar. Çoğu servislerle geliyor. Günde ortalama 8 saat ders. Öğlen yemeği dışarıdan, ucuzcu büfelerden. Taşımalılar için çıkan yemek konusuna girmeyeceğim…

Ve ha bire üniversiteye endeksli bir hayat.

Spor ve sanat etkinliklerine katılım, yok denecek kadar az.

Herkes tutturmuş bir üniversite kaygısı; onlara ayıracak vakit yok.

Hadi tutturdun bir üniversite…

Ben her habere hemen ‘doğrudur’ demem ama içim burkuldu:

“Bir liraya karnımı doyurabilir miyim enter? Yemekhane kartımda para kalmamış, sadece bir liram var.”

“Öğrencisi aç yatan rektör bizden değildir.”

Evet ‘en az üç çocuk’ ama…

Bakamadıktan ve gelecek hazırlayamadıktan sonra neye yarar ki?

Yazık ki gençliğimize ve geleceğimize sahip çıkamıyoruz…

Bakmadan Geçme