Ocak Başı
Çocukluk yıllarımdan beleğimde kalan güzelliklerdendir. 'OCAK BAŞI' Küçük bir tiyatro programı. TRT'de. Genellikle oyuncuları köylüler. Arada...
Çocukluk yıllarımdan beleğimde kalan güzelliklerdendir.
“OCAK BAŞI”
Küçük bir tiyatro programı. TRT’de. Genellikle oyuncuları köylüler. Arada bir öğretmen yahut başka bir kamu görevlisinin de rol aldığı. Her piyeste bir doğru mesaj verilir.
Bu mesaj bazen “ sağlıklı beslenme” bazen “akraba evliliklerinin yanlışlığı”dır. Her küçük oyunun büyük bir mesajı.
Türk edebiyatının en ölümsüz yazarlarından biridir NAMIK KEMAL. Bir eserinde şöyle der:
“ Tiyatro güzel sanatlar içerisinde en kıymetli olandır. Hem göze hem kulağa hitap eder. İnsanları eğlendirir. Eğlenme esnasında da insana pek çok şey öğretir.”
Tiyatroyu radyodan dinlemek elbette ki eğlenceli bir iştir. Eğlenirken bilinçli bir şekilde öğrenmez insan. Oradaki tavır ve davranışlar bilincimiz dışında bizi etkiler ve davranışlarımız değişir.
Yıllar içinde radyoların tahtına televizyonlar oturdu. Uzunca bir süre televizyonun devri saltanatına tanıklık ettik. Özellikle doksanlı yıllarda özel kanalların da çoğalmasıyla birlikte televizyon insanların günlük yaşamlarındaki yerini sağlamlaştırdı.
Çocuklar televizyondaki kişilere özenir, onları örnek alır oldular kendilerine. İnsanlar o kişilerle ağlayıp o kişilerle güldüler çoğu zaman.
İki binli yıllarla birlikte bilgisayar vazgeçilmezler arasına girse de televizyon eski önemini ve değerini korudu yaşamımızda.
Bu yıllarda başlayan reality şovlar kolay televizyonculuğu da beraberinde getirdi. Özellikle yarışmalar… Pek çoğu eğlence amaçlı bu yarışmalar yazık ki toplumsal değerlerin dejenere olmasında büyük rol oynadı.
Düşünün bir kaç kişiyi yemeğe çağırıyorsunuz. Davetlilerden biri,
“Çorba çok sulu” diyor.
Bir diğeri,
“Çorba çok katı.”
Bir öteki, çorbanın tuzundan, çorbanın içindeki özünden şikâyet ediyor.
Pek çok kişi elbette ki bu tür programlarla eğleniyor. Ancak bu programları seyreden sadece yaşını başını almış kişiler değil. Çocuklar, gençler de bunları izliyor. Ve sanıyorlar ki “ yemek adabı, sofra adabı denilen şey” bu izledikleridir.
Sonra şikâyet ediyoruz. Bu gençler nasıl yemek yiyor, bunlar yemek yemeyi bilmiyor diye.
Örnekleri diğer programlara yaymak ve çoğaltmak elbette ki mümkün.
Toplumdaki şiddeti televizyon programlarının körüklemediğini kim söyleyebilir. Bize o dizi tipleri bir şey ifade etmese de pek çok genç gidip saçını onlar gibi kestiriyor. Onların konuştuğu üslupla konuşmaya çalışıyor.
Bir şiirle noktalayalım.
SİTEM
önce bakışlarınızı sardı
sonra tüm benliğinizi…
hep arkanızda gölgeler büyüttünüz
resimlere
şiirlere
şarkılara, düşlere, gülüşlere,
gölgeler eklediniz durmadan.
ben üryanlığımla geldim sana,
gizler oluşturmadan yollarımda
…………gibi oldunuz.
…………e kadar geldiniz
……..e kadar beklediniz
…..i gördünüz
………şeyi anladınız….
ben üryanlığımla geldim sana
gizler oluşturmadan yollarımda
Sevgi, dostluk ve umutla.
Bakmadan Geçme





