Nasıl bir gündem istersiniz?
Her sabah yeni bir güne 'Merhaba' derken, siz de benim gibi, 'Bugün beni hangi sürprizler bekliyor?'...
Her sabah yeni bir güne “Merhaba” derken, siz de benim gibi, “Bugün beni hangi sürprizler bekliyor?” diyenlerden misiniz?
Emeklilik sonrası yani profesyonel çalışma hayatımdan sonra ben böyle yaşamaya alıştırdım kendimi. Kötü mü? Bence değil, bilakis adrenalin artırıcı bir etkisi bile olabiliyor.
İşin doğrusu, sürprizlerle dolu bir ülkede yaşadığımızı kabul edelim. Bu durumda ülke benim ayağıma uymadığına göre biz onun ayağına uyalım, fena mı yani?
Bu yazıyı dahi başlarken yazının sonunda beni neler beklediğini henüz bilmiyorum. “Hiç öyle yazı yazılır mı?” diye hayıflandığınızı biliyorum. Oysa yazı da bir serüvendir benim için. Yeter ki o serüvene adım at, gerisi kendiliğinden geliverir.
Şu ana kadar, “Bak ey okur, her şey yolunda gitti. Belki de sen öyle sanıyor olabilirsin. Bana kalırsa hiç aceleci olma, sakin adımlarla evin kapısını aç, ayakkabılarını giyerken uzun keratanın yerinde olup olmadığına bak” derim. Bazı ufak ev eşyaları da seninle birlikte olmasa da kısa yolculuklara çıkmak isteyebilir. Uzun kerata bugün de yerinde çok şükür. Rahatça ayakkabılarımın ensesine basmadan giyebildim. Şimdi gönül rahatlığıyla dört kat aşağıya inebilirim. İnerken komşu kapılarına da göz atmayı unutmamalıyım.
Her sokağa inişimde kırmızı Mercedesime yani emektar bisiklete dergilerimi taşıdığım poşetimi sepetliğe yerleştirir, balkonda varsa bir komşu ona “Günaydın” diyerek işe koyulurum. Bu arada kendime güzel bir gün geçireceğime dair inancımı da söylemeden edemem.
Bunlar benim günlük ritüelim. Trafiğin kural dışı sürdüğü bir kentte inatla bisiklete binmeye çalışmak, beraberinde birçok riski taşısa da yıllardır vazgeçmedim. Şimdi trafikten söz etmeye gerek yok. Sen iyi şeyler düşle, iyilikle karşılaşmaya bak Ömer.
Tmolos Edebiyat dergisini yayımlamaya başladığımdan bu yana 68 ay geçmiş. Böyle bir direnci gösterebildiğim için kendimi kutlamadan önce beni sürekli destekleyen Ödemişli esnaf dostlarıma gönülden teşekkür etmeliyim. Onlar reklam vererek böyle nitelikli bir yayın yapma olanağı sağladıkları için bugün Tmolos Edebiyat adı, hemen her yerde saygıyla anılır oldu. Gerçekten bu ülkede bir edebiyat dergisinin esnaf desteğiyle yayımlanıyor olması, hem şaşırtıcı hem de Ödemiş adına gurur kaynağı bence. Hem nitelikli edebiyat ürünleri yayımlanıyor hem de Ödemiş’in adını yedi düvele tanıtma olanağı elde ediliyor olması kolay olmasa gerek. Bu kadar reklam yeter, değil mi dostlar?
Nitelikli dedik ya, gündemde yine TEOG yerine getirilmek istenen sınav sistemi var. Ortaokulu 1967 yılında bitirdiğimde üç okul sınavına katıldım. Fen Lisesi ve Kuleli Askeri Lisesi sınavı İzmir’de, öğretmen okulu sınavıysa Aydın’da farklı tarihlerde yapıldı. Sınavsız girebileceğim tek okulsa Aydın Lisesi’ydi. Sınavla girilen bu okullardan yalnızca öğretmen okulunu iki aşamalı bir sınav sonrası kazanmıştım. Gerçekte sınavsız girebileceğim Aydın Lisesi’nin de sınavla girilen okullardan nitelik yönünden hiç de aşağı olmadığını biliyordum. Ancak o lise gündüzlü olduğu için sınav yapılmıyordu. Ailemizin ekonomik yönden gücü zayıf olduğundan yatılı öğretmen okulu, benim gerçek bir kurtuluşum oldu.
Gelelim bu yıl lise giriş sınavına girecekler için hangi okullar nitelikli olacak? Her taraf Anadolu Lisesi. Hangi kriterler baz alınarak “Şu okul nitelikli, burası niteliksiz” denecek?
Eğitim, bu ülkede dirliğin ve birliğin temel taşıdır. Bir binanın temel taşları yerinden oynatılıyorsa o binanın yıkımı da kaçınılmazdır. Bu güzel ülkenin eğitimiyle oynanmaya ya da şirazesinden çıkarılmasına 1947’de Milli Eğitim Bakanlığı’na çöreklenen ABD Fulbright Bursu yol açtı. O tarihten başlayarak önce Köy Enstitüleri kapatıldı, ardından Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri ve diğerleri. Ülkede nitelikli eğitim veren ne kadar okul varsa sıradanlaştırıldı. Öğretmen temini, önce mektupla öğretim, sonra üç ayda eğitim, sonra o da yetmedi, öğretmenlikle en ufak ilgisi olmayan, ziraatçi, arkeolog, veteriner hatta tıp mezunları dahi sınıf öğretmeni olarak görevlendirildi.
Bir ağabeyim, “Yazılarını zevkle okuyorum, lütfen çok uzun yazma, gözlerim yoruluyor” dedi. Bu konuda yazacak o kadar çok söz var ama onun bu uyarısı nedeniyle sizi kendi gündeminizle baş başa bırakıp “Hoşça kalın” diyorum…