Nar suyu!

'Şu İzmir’den aman çekirdeksiz efem de nar gelir / Sırma cepken cepken ince bele efem de...

Haber

“Şu İzmir’den aman çekirdeksiz efem de nar gelir / Sırma cepken cepken ince bele efem de dar gelir”

Belki sözlerinden çıkaramadınız ama iki dizesini alıntı yaptığım efe türküsü, dinlemekten bıkmadığım en güzel türkülerden biridir.

Çok sayıda sanatçı seslendirdi ama komşu ilçemiz Tireli akordeon sanatçısı Muammer Ketencoğlu’dan dinlemenizi öneririm.

Geçtiğimiz hafta sonu pazar günü evdeki işleri bitirdikten sonra ‘Efelerin Ressamı’ olarak ünlenen emekli tarih öğretmenimiz Mustafa Ali Kasap’ın evinin altındaki resim atölyesine uğradım. Mustafa Ali Kasap, yaptığı resimlerle biliyorsunuz hem sanatını hem de Ödemiş’in adını duyurdu. Özellikle kadın efeler konusunda isim yapan Mustafa Ali Kasap, resim sanatının yanında müzik yeteneği de olan bir kişidir. Kabak kemanenin yanında bağlama da çalar. Eh, ben de amatörce bir şeyler tıngırdattığım için bazen birlikte birkaç parça seslendirmeye çalışırız. Bu kez tıngırdatmadık ama oradan-buradan, kaybettiklerimizden ve dergicilikten söz ettik. Malum, Ödemişçe de fırında iken… Biraz da onu bunu çekiştirdik tabii!

Kasap hocamın yanından ayrıldıktan sonra şöyle Birgi’ye doğru uzanıp bazı işletmeci arkadaşlarla birkaç çay kahve eşliğinde sohbet edeyim istedim.

Bu işletmecilerden birisi de Çakırağa Konağı’nın dibindeki ‘Nar Danesi’ kafeteryasının işletmecisi Yaşar Günaydın. Yaşar Bey, 10 sene öncesine kadar yaşadığı İstanbul’u terk edip hayatını Birgi’de devam ettirme kararı alan birisi. Burada da Kasap hocamın atölyesindekine benzer muhabbetler yapıldığını tahmin edersiniz. Ödemiş’ten, Birgi’den, kültür ve sanattan…

Derken Ödemiş’in tanınmış avukatlarından Halil Tükel, Urla’dan gelen konuklarıyla birlikte işletmeye gelerek espri ile karışık “Nar suyu içmeye geldik” dedi. Espriyi devam ettirip, “Biraz yorgun düştük, nar suyu ile kendimizi toparlamak istiyoruz” dedi. “Bir nar suyu içmeden bir de nar suyu içtikten sonra fotoğraf çektirip aradaki farkı dostlarımızla paylaşmak istiyoruz” diye de devam etti.

Birgi’yi, tarihini ve bugüne gelen önemini yazmama gerek yok. Konuyla ilgili çok sayıda haber ve yazı çıkıyor zaten. Biliyorsunuz, ben de ara ara yazıyorum.

Çakırağa Konağı’ndaki İzmir ve İstanbul odalarının öyküsünü de biliyorsunuz. Öykü, gelen konuklar için ilginç ama size bir şey söyleyeyim, Çakır Ağa tek eşli imiş ve o da Birgili imiş…

Şimdi yazıya uzun bir giriş yaptıktan sonra asıl konuya gelelim.

Birgi’ye gittiğimde benim her zaman park ettiğim bir yer vardır. Tarihi kentin en kalabalık olduğu günlerde bile orada mutlaka bir arabalık da olsa bir park yeri bulurum. Bulamasam bile aracımı geçişi engellemeyecek eğreti bir şekilde park eder ve telefon numaramı da ön konsolun üstüne bırakırım.

Neyse yeri çok açık etmeden geçelim çünkü yazımı okuyanlar bundan sonra oraya yönelirse bana da park yeri kalmayabilir.

Aracımı park ettim; tam kapıyı kapatırken gözüm duvara asılmış yeni bir reklam tabelasına takıldı. Mekanın adını taşıyan tabelada insanlar, Coca Cola içmeye davet ediliyordu.

Ödemiş dışında yaşayan insanlar, Birgi’ye niçin gelir? Öncelikle şehir hayatından kaçmak, ardından birkaç güzel fotoğraf çekmek… Sonra tabii ki nar suyu içmek için…

Peki sen o taş duvarlarını kocaman Coca Cola tabelaları ile kirletirsen ne olur?

**

Evliya Çelebi, “Dağlarından yağ, ovasından bal akar” demiş. Çelebi’nin bu sözleri Aydın için söylediği iddia olunsa da Bozdağların Aydın Dağları’ndan kalır bir yanı olmadığı hatta daha yüksek olduğu, bilinen nesnel bir gerçekliktir.

Güzelim nar suyumuz, güzelim üzüm suyumuz varken… Coca Cola da neyin nesi ola ki!

**

Bugün 10 Kasım. Bugünün önemini biliyorsunuz. Cumhuriyetimizin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümü. Anısına saygıyla…

Bakmadan Geçme