Mucizeler öldü!
Kıymetli okurlarım! Yaklaşık üç haftadır tarih biliminin ışığından faydalanarak keyifle okumanız için sizi Ödemiş’in farklı dönemlerine...
Kıymetli okurlarım! Yaklaşık üç haftadır tarih biliminin ışığından faydalanarak keyifle okumanız için sizi Ödemiş’in farklı dönemlerine götürmeye çalışmıştım. Bu hafta hepimizin “Evde Kal” çağrısına uyarak sokağa mecbur kalmadıkça çıkmaması gerektiği gerçeği daha ağır bastı. Ben de evimde oturup kahvemi yudumlarken bazı sorunları dile getirmek hevesine kapıldım.
Dünya düzeni değişiyor. Bu değişime ayak uydurabilenler, düzenin sınırları içerisinde yaşamaya devam edecekler. Ayak uyduramayanlar ise soyut bir kaos içinde yok olup gidecekler belki de. Yaşam, hastalık ve ölüm bir gerçek. Bugün adı her ne kadar ‘Korona’ olsa da geçmişte adı başkaydı bu değişimin. Fakat bu değişim hep vardı. Değişim, beraberinde geçmişi de alıp gitti. Eskiden yaptıklarımızı artık yapamaz olduk. Dışarı çıkıp bir kafede oturmaktan tutun da ertelenen kavuşmalara kadar…
Son zamanlarda yaşanan olumsuzluklar, her hayatı olduğu gibi benim de hayatımı olumsuz etkiledi. Mucizelerim vardı hayatımın olumlu gidişatına dair, gerçekleşmesini ümit ettiğim. İnsanın kendi hayatını yolunda gidiyor sanması ne kadar da kötüymüş meğer. Hele bir de mucizelerine mezar olduysa hayalleri…
Herkesin iyi olduğu bir alan vardır bu hayatta. Benim iyi olduğum alan da yazmak. Evet, kendimi ifade ederken duygularımı kelimelerin gücüne bırakıyorum. Ve işte ilişiveriyor kelimeler bir bir anlamı derin cümlelerimin içine. Buna mukabil alçak gönüllü olmayı da bir kenara bırakamıyorum. Çok insan tanıdım. Yaptıkları ufacık bir durumla övünerek kendini bulunmaz Hint kumaşı sanacak kadar yücelten. Hep şaşırarak baktım onlara. Kendini överek anlatan bireylerin gözlerindeki çaresizliği görüp daha çok şaşırdım. Sırf çevresindeki diğer insanlar ona saygı duysun diye kendini bu kadar şişirerek anlatmak niye? Hayır, utanmasalar Tanrı olduklarını iddia edecekler. Allah’tan utanıyorlar.
Bu tip insanlar, sizlerin de etrafında vardır. Onları tanımak, çok da zor olmasa gerek çünkü klasik cümleleri onları hemen ele verir. “Ben hallederim”, “Ben yaparım”, “Ben güzelim/yakışıklıyım”. Tamam da sor bakalım ben seninle aynı fikirde miyim? Yok, sormazlar çünkü o tip insanlarda muhteşem bir çok bilmişlik vardır. “Dağları yaratma fikrini Tanrı’ya ben verdim” hadsizliğine bayılırlar. Özgüven dediğimiz hayatta kalmanın yegâne sebebini farklı yorumlamışlar belli ki çünkü o şahısların sahip oldukları özgüven değil. Özgüveni geçiyorsun, sağdaki ilk bina. Yıllardır söylerim bunu. Her şeyi biliyor olmak, ne kazandırır ki bir insana? Bilmediklerin olacak ki yaşamak için bir sebebin daha olsun. Bir işi iyi yapabilirsin ve bu, takdir edilesi bir durumdur. Lakin bu, seni toplumun öncüsü yapmaz. Ne yani, ben yazı yazmayı becerebiliyorum diye halkı galeyana getirip sokaklara mı dökmeliyim?
Kulağa ne kadar saçma geliyor değil mi? Ama aslında hepimiz yapıyoruz bunu. Ailede üniversite okuyan tek çocuğun durumunu düşünün. Tabi ki de gurur duyulması gereken bir durum lakin o çocuk yanlış, saçma sapan bir şeyi savunsa bile ailenin diğer bireyleri anlayıp dinlemeden “Okumuş insanın hali bir başka oluyor canım” diyerek o yanlışa çanak tutarlar. Mesele okumakta değildir aslında. Şahsen iki üniversite bitirdim. Hiçbir zaman bu kadar çok konuşan biri olmadım insan içinde çünkü her an her konuda yanılabilirim. İnsan olduğum gerçeğini göz ardı edemem. Olması gereken de budur bence.
Demeye çalıştığım, bir insan bir işi iyi yapıyor olabilir. Her işi iyi yapacak manasına gelmez bu. Toplum olarak çok seviyoruz iki kelimeyi bir araya getiremeyip cümlelerin vurucu gücünden faydalananları alkışlamayı.
Karantinada olunca insan, bazı gerçekler daha çok göze batıyor sanırım. Kaybolan yıllarımı düşünüp de moralimi bozmayı bıraktım. Biliyorum ki hayat, yaşamaya değer lakin yok olan ümitlerim, mucizelerimi de beraberinde götürdü. Ne yapalım, mucizelerim öldü. Buyurun gıyabi cenaze namazına.
Bakmadan Geçme





