Mesih-Mehdi kavramının tarihi boyutu
Mesih-Mehdi yazı dizimizin inanç yönünü anlatırken Kitab-ı Mukaddes’te belirtilen vaat edilen topraklara değinmiştim. Nil ile Fırat...
Mesih-Mehdi yazı dizimizin inanç yönünü anlatırken Kitab-ı Mukaddes’te belirtilen vaat edilen topraklara değinmiştim. Nil ile Fırat nehirleri arasındaki topraklar… Bugünkü Filistin’i de kapsayan bölge. Ortadoğu, bugün olduğu gibi tarihte de önemli konumda. İsa Peygamber’in yaşadığı Celile yakınlarındaki Nasıra kenti de bu topraklar içerisinde yer almaktadır. Nasıra kenti, Yeruşalem’in yüz kilometre kuzeyinde kalmaktadır. Yeruşalem yani Kudüs. Kral Davud’un soyundan gelmesi beklenen Mesih, Yahudileri memleketlerine vaat edilen topraklara geri döndürebilecektir.
Yahudiler, sürüldükleri ve bir daha egemen olamadıkları İsrail topraklarına bir gün dönme arzusunu daima canlı tutmuşlardır. Bu vaat edilmiş topraklara tekrar kavuşma duygusunun adı Siyonizm olup Kudüs’ün tepelerinden biri olan Sion Tepesi’ne verilen isimle bağlantılıdır. Her Siyonist, bu ideali gerçekleştirmek için mücadele verir. 19. yüzyıla kadar fiilen pek de bir girişimde olmayan Siyonist akım, Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecine girdiği dönemde İngiltere’den de destek alarak hedeflerini gerçekleştirmenin yollarını aramıştır.
Osmanlı’nın 1875 yılında iflasını ilan etmesi, Yahudiler açısından bir şanstı. Filistin topraklarına sahip olan, mali durumu günden güne kötüye giden Osmanlı, kim bilir Filistin topraklarını Yahudilere satarak içinde bulunduğu dar boğazdan kurtulabilirdi. Bu fikri proje haline dönüştüren İngiliz Laurence Oliphant, 1879 yılında Osmanlı Devleti’ne projesini sundu. Buna göre, Filistin yakınlarında bulunan Belka Sancağı’nda büyük bir arazi, para karşılığı Yahudi yerleşimine açılacak ve burada bir çeşit özerklik oluşturulacaktı. Güvenliği sağlayacak olanlar da yine Yahudilerden seçilecekti.
Mesele, Osmanlı hükümeti tarafından enine boyuna masaya yatırıldı. İdari ve siyasi yönlerden sakıncalar taşıdığı gerekçesiyle konu reddedildi. II.Abdülhamid, 17 Mayıs 1880 tarihli iradesi ile kararı onayladı. Böylelikle Yahudilerin Filistin’e göçmen olarak yerleşmelerinin kapısı kapanmış oluyordu. Daha sonra birkaç defa daha konu, padişaha sunulsa da kabul edilmedi.
Filistin’in dünya üzerinde bir sorun olarak ortaya çıkması, Siyonizm ile bağlantılıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da hızlanan milliyetçilik hareketleri, antisemitizm adı verilen Yahudi düşmanlığını da beraberinde getirdi. Avrupa’da Yahudi aleyhtarlığı, birden şiddetlendi.
Yahudiler, kendilerini korumak adına ‘Sion Aşıkları’ adlı bir dernek kurdular. Böylelikle Siyonizm’in ilk adımları da atılmış oluyordu. “Neden?” diye soruyor olabilirsin sevgili okurum çünkü derneğin amacı, Yahudilerin Filistin ve Kudüs’e yerleşmelerini sağlamaktı.
1895 yılından itibaren Siyonizm’i devletlerarası bir politika haline getirmek isteyen Theodore Herzl sahneye çıkacaktır. Bu da kimdir? Theodore Herzl, İsrail in manevi kurucusu. Aynı zamanda da modern Siyonizm kavramını hayata geçiren T.Herzl, Yahudi devleti kurulması için çalışmalarda bulunmuş, hukuk okumuş bir gazetecidir. 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde Dünya Siyonist Organizasyonu ilk kongresini yaptı. Aynı zamanda Avrupalı liderlerle temaslara geçerek Tevrat’ta vaat edilmiş topraklar olarak geçen Filistin için çalışmalar düzenledi. Filistin’de özerk bir Yahudi devleti kurulması için 1896-1902 yılları arasında İstanbul’a geldi. Padişah II. Abdülhamid ve Yıldız Sarayı’nın ileri gelenleriyle devamlı temas içindeydi.
Bu temaslarında memurlar dahil olmak üzere birçok kimseye bahşiş verdiğini de kendi yazdığı anılar kitabından öğreniyoruz. Diğer taraftan Siyonizm davasına destek aramak adına Paris’te Edmond Rothschild’i ziyaret ederek Yahudilerin toplu halde Filistin’e yerleşmelerine yardımcı olunmasını istedi. Bu temaslar ve ilk Yahudi Kongresi sonrası Theodore Herzl, tespitlerini şöyle dillendirecekti: “Basel’de Yahudi Devleti’ni kurdum. Eğer yüksek sesle söylersem bana bütün dünya güler. Oysa belki beş fakat hiç şüphesiz elli yıl içerisinde herkes bu gerçeği görecektir. Yahudi Devleti’nin varlığı, manevi temellere oturtulmuştur.”
Vaat edilen topraklara böylesine sahip çıkıyorlardı. Çok geçmedi, bu ifadelerinin ardından 2. Yahudi Kongresi de toplandı. Bu kongrede ise daha çok iktisadi kararlar alınacaktı. 7 Kasım 1897 tarihinde New York Şehbenderliği yani konsolosluğundan bir yazı gönderildi. Bu yazıda Filistin’deki köylerin birinde 16 yıl önce bir Yahudi Kolonisi kurulduğu, 194 nüfusa sahip olduğu anlatılıyordu.
Washington’daki elçi Ferruh Bey, 1898 yılındaki yazısında gizli kurulan Yahudi tarikatının Amerika’daki merkez komitesi başkanından haberler alıyordu. 25 Musevi’nin Filistin’e gitmek üzere Amerika’dan hareket ettikleri uyarısında bulundu.
Osmanlı Devleti, üzerine düşen gerekli önlemleri vize, pasaport konularında alıyordu. Olay, yabancı basında da tartışılıyordu. Örneğin Die Welt Gazetesi’nde “Siyonistler, zaten işin büyük bir kısmını başarmış, Yıldız Sarayı ve padişahın ilgisini çekmiştir.” açıklaması yayınlanmıştı.
Yahudi kadının II.Abdülhamid’e yazdığı mektuptan alıntı: “Haşmetmeap, Yahudi doğdum. Zat-ı şahaneleri, Kudüs’ün Cenab-ı Hak tarafından vaat edildiğini pek ala bilirsiniz. Bu arazi, ta eskiden Yahudilerindi. Şimdi ise hükümetinizin idaresindedir. Yahudi muhacirlerin Kudüs ve İstanbul’a gelip yerleşmelerine izin veriniz. Zat-ı şahanelerinizi temin ederim ki Yahudiler, iyi bir tebaanız olur. Rabbin kanunu mucibince havrada sadakat yemini yaparlar.”
1903 yılından sonra, Jön Türk olarak adlandırılan ve ülkenin kurtuluşu için çalışmalarını yürüten İttihat ve Terakki örgütü mensupları, II.Abdülhamid Han’a karşı faaliyetlerini hızlandırmışlardı. 23 Temmuz 1908 yılında 2. Meşrutiyet’in ilanı ile İttihat ve Terakki Örgütü, artık siyasi parti olarak tarih sayfasında yerini alacaktı. Dolayısıyla bu andan itibaren Yahudi ve Filistin meselesi, İttihat ve Terakki Partisi tarafından takip edilecekti. Filistin topraklarına Yahudi göçüne İttihat ve Terakki yetkilileri Talat Paşa, Enver Paşa ile Cemal Paşa da engel olamamıştı.
I.Dünya Savaşı sırasında İngiltere, Filistin’e hakim olma yöntemleri geliştirmişti. Nitekim, 1916 yılında Ortadoğu’nun paylaşımını öngören Sykes-Picot Antlaşması, İngiltere ve Fransa arasında imzalandı. 1917 yılında İngiltere, Siyonizm temsilcileri ile Balfour Bildirisi’ni yayınladı. Bu bildiri ile Yahudi devleti kuruluyordu.
Kurtuluş Savaşı sonrası 1922 yılında Milletler Cemiyeti kararı ile Filistin, İngiliz mandasına bırakıldı. Ortadoğu’yu istediği gibi şekillendiren İngiltere, Arap milletine de mavi boncuk dağıtıyordu. Lakin kısa zaman sonra Yahudi-Arap çatışmaları yaşanacaktı. Filistin, Şerif Hüseyin’in şahsında Araplara vaat edilmiş Büyük Arap Devleti’nin de bir parçası olmuştu. İngiltere için önemli bir meseleydi. Yahudi göçlerine yol açmak için Filistin, Araplardan koparılıyordu. Filistinli Araplar, 1920 yılından bu yana işte bu tarihsel bilgilerden dolayı Filistin için mücadele veriyor. 1948 yılında İsrail Devleti resmen kuruldu ama Araplar ile Yahudiler arasında süren direniş devam ediyor.
Bakmadan Geçme





