Mesih-Mehdi kavramının siyasi boyutu

3 Şubat Pazartesi günü Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde İslam İşbirliği Teşkilatı, Filistin için olağanüstü toplandı. Buradaki...

3 Şubat Pazartesi günü Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde İslam İşbirliği Teşkilatı, Filistin için olağanüstü toplandı. Buradaki konferansa Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da iştirak edeceğini günler öncesinden bildirmişti. Maksat, Filistin’in parçalanmasına izin vermemek. Yeni yıla girerken İran eski Cumhurbaşkanı M. Ahmedinejad’ın “Mehdi bekliyoruz” açıklaması ile yine gündem, kutsallar üzerinden dizayn edilmeye başlanmıştı.

İnsanoğlu, nisyan ile yani unutmak ile hemhal imiş. Bu sebepten tekrar hatırlayalım. 2017 yılında Amerika Başkanı D. Trump, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması yönünde isteklerinin bulunduğunu dillendirmişti. Çok geçmedi, hemen bir yıl sonra Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını ilan etti. İsrail’in Tel Aviv kentindeki büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıdı. Malumunuzdur ki 1948 yılında resmen devletleşen İsrail için her zaman Kudüs (Yeruşalem) başkent idi.

Kudüs, Filistin bölgesinde tarihsel öneme sahip mühim bir kent. Filistinli Araplar ve İsrailliler arasında 1920 yılından bu yana süren çatışmaların yüzüncü yılındayız. Kudüs toprağının önemini, konunun inanç ve tarihi boyutunu ele aldığım bir önceki köşe yazımda anlatmaya çalışmıştım. Kudüs, ‘Baba Tanrı’ Yehova tarafından vaat edilmiş topraklar içinde. Bu toprakların bir bölümü, Anadolu’yu da kapsıyor.

Tarih bilinmediği ve ibret alınmadığı zaman yaşanılan olumsuzlukların tekerrür etmek gibi cilveleri oluyor. 1920’den 2020’ye geldiğimiz zaman içinde görüyoruz ki Filistin bölgesinde şiddet, çatışma eksilmiyor. Batı Şeria ve Gazze de yine Filistin bölgesinde yer alıyor ki ajanslara hemen her gün saldırı haberleri düşüyor.Trump’ın yine yakın zaman önce Filistin’in parçalanma planı söylemine karşın Filistin Başkanı Abbas’tan net yanıt geldi: “Bu bölünmeye asla izin vermeyeceğiz.”

Birkaç gün önce de Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, “Mescid-i Aksa’ya uzanan elleri kırarız” açıklamasında bulunmuştu.

Kudüs’te Mescid-i Aksa ve Kubbet’üs Sahra, iki önemli ibadet yeri ve Müslümanlar için hayati öneme sahip iki mekan lakin bu toprakların Tevrat’ta 2. Samuel ve 1. Krallar bölümünde vaat edilen topraklar olduğu ve Yahudiler bakımından inanç yönünden ve tarihsel açıdan çok önemli olduğunu yine hatırlatmış olayım. Siyonizm, zaten bu topraklar için ölesiye mücadele etmek demektir ki İsrail, bu nihai hedefinden geri dönmeyecektir.

İsrail Devleti’ni bu hedefinde tüm Yahudiler ve Evanjelik Hıristiyanlar destekliyor. Evanjelik yani müjdeciler, İsa Mesih’in ikinci defa yeryüzüne geleceğine inandıkları gibi Yahudilerin Tanrı tarafından da seçilmiş bir ırk olduklarına iman ediyorlar. Vaat edilmiş topraklar konusunda buraların gerçek sahiplerinin Yahudiler olduğunu, onların gayretleri sonucunda Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilebileceğini düşünüyorlar. (İncil’de Vahiy bölümü)

Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilmesi de buradaki iki önemli Müslüman ibadet merkezi olan Mescid-i Aksa ile Kubbet’üs Sahra’nın yıkılması sonrasında vuku bulabilecek.

Trump, Evanjelik Hıristiyan olup İsa Mesih’in bir zamanlar yaşadığı Yeruşalem bölgesine ikinci defa geleceğine inanç ve ümit besliyor. Her defasında da İsrail’in yanında yer alacağını belirtiyor.

Kaliforniya merkezli Netflix yayın organı, yeni yılın başında Mesih adlı filmi piyasaya sürdü. Bu filmin ana teması, Mesih’in gelmesine ortam hazırlamak ve fikren insanları bu görüşe yönlendirmektir. Dolaylı olarak da Amerika’daki Ulusalcılar ile Küreselciler arasındaki görüş farklılıklarının olduğunu idrak ediyoruz. Küreselcilerin siyasi anlamda yeni bir dünya düzeni, yeni bir imparatorluk beklentileri sır değil.

Uzun zamandan beri konuşulan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bir anlamda Küreselci yönetimin tüm dünyaya egemen olma istekleridir. Bu düzende dünya, tek bir merkezden idare edilecek olup inanç bakımından da ekümenik bir yapılanma tecelli edecektir. Ekümenizm; dinler arası diyalog ya da bütünleştirme çabaları ile Yeni Dünya Düzeni’nde insanlığı tek bir din etrafında birleştirmektir. Türkiye dahil her ülkeden ve her dinden pek çok kişiyi bu hedefe ulaşmak için görevlendirmişlerdir. Ülkemizde de son elli yıldır yapılanan Fethullah Gülen ve cemaati, Küreselcilerin Yeni Dünya Düzeni için seçip görevlendirdikleri arasındadır. Elbette bahsetmiş olduğum cemaat yapılanması içerisinde olayın farkında olmayan, neye ve kime hizmet ettiğini bilmeden Allah’ın kendilerini İslam için seçtiğini zanneden, gerçek anlamda saf gönüllü dindarlar da vardır.

Oysa ki İslam için değil, proje olan Ilımlı İslam için kullanılmışlardır. Ilımlı İslam, Küreselci Amerikan yönetiminin ülkemize ve dinimize ayar vermek için planlamış olduğu projedir.

28 Şubat 1997 siyasi kararlarında başörtüsü yasağı ve imam hatip okullarının başına gelenler, millet ile ordu arasına döşenen bir mayındı.

Sonrasında orduya kurulan kumpas hareketi de mevzuyu delillendiriyor. Bu, sadece bizim ülkemiz için mi derseniz, elbette ki hayır. Dünyada her ülkede Küreselcilerin tertip ve oyunları mevcuttur. Neden mi?

Siyasal anlamda Küreselci yapılanma ve dini anlamda ekümenik anlayış, siyasal sınırları hükümetleri ve dinleri değiştirip dönüştürme hareketidir. Hedef; Evanjelik Dünya İmparatorluğu yani Tanrısal Krallık.

Amerikan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) eski başkanı Robert Müller şöyle demişti: “Sonunda dinler birleşecek, bütün inançlar ortak kozmik kurallar gereğince tanımlanacak.”

Dünya, Armegedon Savaşı’na yani Tanrısal Savaş’a ister istemez sürükleniyor.

Hemen her partinin kadın kolları ile görüşmelerim oluyor. Söz, illaki bu mevzulara da geliyor. “Bir nabız yoklayayım” diye fikirlerini öğrenmek istiyorum. “Ülkede o kadar çok sorun var ki masallar ile işimiz olmaz” diyorlar.

Masallar ile elbette hareket edilmez ama şu bir gerçek ki masal diye burun kıvırdığın mevzular, tarihte binlerce kişinin evsiz kalıp yaralanmasına ve kiminin de vefat eylemesine sebebiyet vermiş.

Her konuda olduğu gibi siyasette de bilgisel donanım, okuyup araştırmak ne yazık ki itibar görmüyor. Kısır bir siyaset anlayışı, günü kurtarma üzerinden ya da falanca parti filanca parti hesaplaşmaları ile ufuktaki tehlike öteleniyor.

İster kabul edelim ister etmeyelim ama masallar diye gülüp geçtiğimiz Yahudi, Hıristiyan ve özellikle Evanjelik Hıristiyanların inanç öğretilerini iyi tetkik etmezsek onların siyasetini tam anlamıyla kavramamış oluruz.

“Onların siyasetinden bize ne?” dersek Fethullah Gülen gibiler, hem ülkemizin değerlerine hem siyasetine ve de Müslümanlığına tedavisi zor yaralar açarlar.

Perşembe günü Ilımlı İslam ve Siyaset başlığında konuyu izninizle biraz detaylandırmak istiyorum.

Bakmadan Geçme