Mavi ve Beyaz
“Kimler geldi Kimler geçti…” dizeleriyle başlayan bir şarkı vardı eskilerde. Gelen, bir soluklanıp gidiyor. Bazen oturduğu...
“Kimler geldi
Kimler geçti…” dizeleriyle başlayan bir şarkı vardı eskilerde. Gelen, bir soluklanıp gidiyor.
Bazen oturduğu yeri beğenmiyoruz, bazen durduğu yeri… Yürümesinden, koşmasından hoşnut olmuyoruz bazen.
“Ah! Kimseler bilmiyor”, için için söylenip durduğumuz bir cümle. Çokluk her şeyi sadece kendimiz bilir düşüncesine kapılıyoruz.
Yanılgılarımızın ucu göründüğünde kalın bir duvar örüyoruz. “Buradan öteye geçmek, yasak ve tehlikelidir” diyoruz. Başınıza bir şeyler düşebilir. Belki de bir saksı.
Kırılıp darılıyoruz. Kapatıyoruz bütün kapıları, camları. Perdeleri çekiyoruz ardına dek.
Oysa kimseler bilmese de biliyoruz akla karayı. Hangi söz aktır, hangi söz kara.
*
Bazen tam karşımıza kuruluyor gölgemiz. Gölge de olsa aslından daha heybetli, aslından daha dik duruyor.
Kendi inanmadıklarımızı bile canhıraş savunuyoruz.
Çekip gidiyor sonra renkler. Vicdanın kalemi kırılıyor.
Yaşamda en zor şey, insanın kendiyle yüzleşmesi olsa gerek.
*
Mutluluk, gülümsemeyi unutmuş mavi bir çocuk belki.
Bir bankta sessizce oturuyor.
Yalnız. Kendi içinde kaybolmuş.
Gözleri yerde.
Belli ki bekledikleri çok gerilerde. Kendinden çok uzakta.
Umut, hala bembeyaz. Ne kadar uğraşılsa da yok edilememiş. Pek çok insan kuzunun postunun derdindeyken o hala kuzuyu kırlara götürmek istiyor. Koşsun, zıplasın, oynasın diye.
Saat sabahın onu. Güneş ortada yok. Gri bir tül örtülmüş sanki her yere.
Kıpırtısız ve sessiz bir cumartesi sabahı.
Sessizliğin sesi duyulacak tuşlara değen parmağın çıkardığı ses olmasa.
Kim bilir bu sessizlikten sonra doğar tüm güzellikler.
Beklemek gerek. Umutla. Bembeyaz.
Mutluluk, mavi bir çocuk. Az sonra o da koşar ardından.
Sevgi, dostluk ve umutla.
Bakmadan Geçme





