Mart ve kapı
“Öyle bir zaman erdi ki vakit Anan belli değil, can belli değil” Dizelerinin bir sahibi var...
“Öyle bir zaman erdi ki vakit
Anan belli değil, can belli değil”
Dizelerinin bir sahibi var mıydı? Anımsamıyorum. Sanırım tam böyle olmasa da buna benzer bir şiir olmalı.
Çok önemli mi? Önemli değil aslında.
Bir korku filminin tam başında hissediyor insan kendini bu aralar.
Daha bir iki saat önce Ahrandı etekleri sisle kaplıydı. Havada uçuşan göç kuşları. Kırlangıçlar.
Sokaklarda köpek sürüleri. Havlamalar.
Bazen sokağın bir başında yürüyen telaşsız bir adam yahut kadın.
Çocuklar sokaktan çekileli günler oldu. Artık toplaşıp kuşlar gibi cıvıldaşan çocuklar yok sokaklarda.
Zaman geçiyor. Ahrandı eteklerini bürüyen sis kalktı. Önce bir yağmur sesi doldurdu boşlukları. Sokaklarda su birikintileri oluşmaya başladı. Ardından kuşlar, tekrar göründü gökyüzünde.
Zaman bol olunca etrafı seyre dalıyor insan. İnsan, her şeyi berbat edebilecek bir güce sahip olduğu kadar güzelleştirecek bir güce de sahip.
Kara gün kararıp kalmıyor. Mart, her ne kadar kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırsa da bitip gidiyor. Ve Nisan’a bırakıyor yerini.
İlhan Geçer’in bir şiiriyle devam edelim. ‘Her Şey İnsanla Güzel’ diyelim.
Her şey insanla güzel,
Doğan güneşe karşı gerinen evler,
Mavi rüzgarların koştuğu sokak.
İnsansız olursa sevimsiz resim gibi
Dal uçlarında göveren bahar,
Tarlada boy veren o altın başak.
İnsanlar, canım insanlar!
Işıklar, renkler hep sizin için.
Sizinle anlamlı gökler ve deniz,
Sizinle bölüşür sevinci kuşlar.
Siz oldukça tehlikesiz,
Karanlıklar yokuşlar.
Sabahlar sizinle aydınlık,
Elleriniz uzandıkça mavi, bulutlar.
Sizin için kızarır dalında yemiş,
Sizin için yağar bereketli yağmurlar.
Sıcak dostluklar, sevgiler varken,
Savaşlar, kinler, öfkeler neden?
Bırakıp gideceğiz bir gün,
Dünya bu kadar güzelken.
Sevgi, dostluk ve umutla.