“Manda ve himaye kabul edilemez”
Aklı başında programları kaç kişi izliyor bilmiyorum ama bazı TV programları, vakit öldürmekten başka bir işe...
Aklı başında programları kaç kişi izliyor bilmiyorum ama bazı TV programları, vakit öldürmekten başka bir işe yaramıyor. Elbette vakit de öldürmek gerekiyor ama bu vücut ve beyin bir kez daha dünyaya gelmeyecekse vakti dolu geçirmek gerekmez mi!
Müge Anlı tarzı programları hiç izlemem. Sadece arada bir neler konuşuluyor diye meraktan, tamamen de uzak kalmayayım diye takılırım…
E-sosyal medyada da görmüşsünüzdür. Müge Anlı’nın bir programında “sığır yavrusu” sorusunu bilemeyen yarışmacılar tiye alınmıştı. Yani alay edilmişti.
Yazılan çizilenlere bakılırsa, iki yarışmacının “Sığır yavrusuna ne ad verilir?” sorusu karşısında bocalamaları, program sunucusu Müge Anlı’ya ve ekran başındakilere saç baş yoldurtmuş…
Kuzu, sıpa, buzağı ve oğlak şıklarının olduğu soruda zor anlar yaşayan yarışmacılar, “Oğlak” yanıtı vererek herkesi şoke etmiş.
Aslında “Sığır kelimesinin anlamını biliyor musunuz?” diye bir soru sorulsa sanıyorum yarışmacılar orada bile takılabilirlerdi.
Aslında belki yarışmacılar da soruya başka bir soru ile karşılık verseler, örneğin Anlı’ya “Malak veya toklu nedir?” diye sorsalar o da bu soruya yanıt veremeyebilirdi.
Aslında bence bilmeyebilirler. Yani öyle alaya alınacak bir durum söz konusu değildi çünkü eğer tarımla uğraşmıyor ve köy ile bir bağlantınız yoksa, biraz da yarışma heyecanı ile bilinmeyebilir.
Şimdi çocuklarımız, böcekleri bile kovamıyorlar. Ben bazen takılırım: Böcek sizden korkacakken siz böcekten korkuyorsunuz!
Öte yandan, yine e-sosyal medyada gördüğüm benzeri bir programda gençlere bazı tarihlerin anlamları sorulmuş. Örneğin “Cumhuriyet ne zaman ilan edilmiş?” gibi sorular soruluyor…
Tabi gençler, böyle bir soru karşısında birbirlerine bakıp kikirdemeye başlıyorlar. Ve kıyamet kopuyor: Nereye gidiyor bu gençlik?
Biz istiyoruz ki gençler; Cumhuriyet’in ne zaman ilan edildiğini, TBMM’nin ne zaman kurulduğunu filan bilsinler.
Ben size bir şey söyleyeyim: Gençlerin hiç mi hiç ilgisini çekmiyor. “Ne zaman ilan edilmişse edilmiş, bize ne!” gibi yanıtlar da verebiliyorlar.
Ülkemizde 12 yıllık zorunlu eğitim var: 4 ilk, 4 orta, 4 de lise eğitimi. Türkçe ve matematik, temel dersler. Her ikisinde de dört temel işlem var. Matematikte toplama, çıkarma, bölme ve çarpma. Türkçede de okuma, yazma, dinleme, anlatma…
Ama gelin görün ki bu 12 yılda bu temel işlemler bir kavranmıyor ama gençlere çok şey öğretiyoruz!
Örneğin pazarcılık yapan bir genç, tanesi 80 kuruştan 20 yumurtanın kaç lira yaptığını hemen hesaplayamıyor. Bir masa etrafından toplanan üç beş genç de ortalama 500 kelime ile günü kurtarıyor. Aradaki argo ve küfür soslarını saymıyorum.
Salgın, ekonomik olarak çok sayıda insanı vurduğu gibi eski alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Kültür-sanat da büyük darbe yedi.
3 Eylül günü Ödemiş’in kurtuluşunu anmak ve kutlamak adına Kültürpark’ta şiir ve türkü etkinliğimiz vardı. Ben de Orhan Asena’nın Osman Nevres’in ağzından yazdığı ‘Sen Başla, Bitiren Bulunur’ şiiri ile katıldım. Aman “Osman Nevres de kim?” diye sormayın…
Şimdiki gençler mandayı geçtik, bağımsızlık ve emperyalizm gibi sözcüklerin bile ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Bilseler bile içselleştiremiyorlar. Hatta fırsatını bulsalar yurt dışına gitmeyi planlıyorlar.
4 Eylül 1919 Perşembe günü toplanan Sivas Kongresi’nde “Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet, topyekun kendisini savunacak ve direnecektir”, “Manda ve himaye kabul edilemez” kararları alınıyor.
Bize Anadolu’yu vatan olarak bırakanları şiir ve türkü ile de olsa anmak gerekir.
Yazı biraz dağınık oldu ama etkinliğimiz de çok anlamlı oldu.