Türkiye-Azerbaycan ilişkileri

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya arasındaki bölgede bulunan Azerbaycan’ın Türkiye’nin Kafkasya bölgesi ve ayrıca diğer Türk devletleri ile arasındaki ilişkileri koruması konusunda izleyeceği yol, Türkiye için öneme sahiptir.

1986’da Ermenistan, resmi olarak Azerbaycan’ın topraklarında sayılan Dağlık Karabağ, Nahçıvan, Gence, Kubadlı gibi bölgelere saldırıp Nahçıvan dışında geri kalan bölgeleri işgal edip silahlı çeteler aracılığıyla orada yaşayan Azerbaycan halkına baskı uyguladı. O zamanda da Azerbaycan’a destek olan ülke Türkiye’dir.

9 Kasım 1991 tarihinde Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke Türkiye’dir. Bağımsızlığını yeni kazandığı dönemlerde Azerbaycan, Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duydu. Karabağ Savaşı’nda Türkiye, Azerbaycan’ı desteklemiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklı mücadelesinde de Azerbaycan, yavru vatanımızı kabul edip desteklemiştir.

Karabağ Savaşı, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını isteyen Ermeniler ile bunu kabul etmeyen Azerbaycan Türkleri arasında Şubat 1988 ile Mayıs 1994 yılları arasında süren savaşın adıdır. Bu savaş öncesinde Hocalı Katliamı olmuştu, az çok haberleri takip ediyorsanız hatırlayacaksınızdır.

Hocalı, Dağlık Karabağ bölgesinde bir kasabadır. Hocalı Katliamı ise 26 Şubat 1992 tarihinde Azeri sivillerin Ermenistan’a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi olayıdır. Azerbaycan’ın resmi açıklamasına göre 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycan Türkü hayatını kaybetmiştir. Yapılan otopsi ve incelemelerde cesetlerin birçoğunun insanlık dışı muameleye maruz kaldığı ve işkence görerek öldürüldüğü anlaşılmıştır.

1994 yılında Azerbaycan Meclisi, düzenlediği bir oturumla 613 vatandaşının katledildiği hadiseyi Hocalı Soykırımı olarak kabul etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü de yaşanılan dramı katliam olarak kayıtlara aldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 22 Nisan 2010 tarihli kararında Hocalı’da yaşananları, savaş suçları veya insanlık aleyhine suçlarla eşdeğer eylemler olarak görmüştür.

Sevgili okurum, onca şeye rağmen halen resmi kayıt olarak katliam ifadesine rastlanılmaz. Diyebiliriz ki Bakü yönetiminin aralarında AİHM ve Lahey Adalet Divanı gibi uluslararası hukuk kurumları nezdindeki girişimleri devam etmektedir. Azerbaycan’a göre yaşanılanlar, çok sayıdaki sözleşmenin ciddi ihmalidir. Acı hep aynı… Gözlerimizin rengi ne olursa olsun göz yaşı hep aynı…

Azerbaycan ile Ermenistan arasında yıllardır gergin olan ilişkiler, 27 Eylül’de adeta tavan yaptı. Taraflar, birbirine saldırı düzenlediği gerekçesiyle karşı karşıya gelirken bir haftayı aşkın süredir devam eden çatışmalarda yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Çok sayıda da insan yaralandı.

İlk olarak 1917’de Ekim Devrimi yani Bolşevik Devrimi’nden sonra başlamıştır. Savaşların pek çoğu, düzenli ordu eşliğinde olmadı. Osmanlı Devleti’nin Erivan’ı boşaltıp Iğdır Ovası’na çekilmesiyle ile savaş başlamış oldu (Mart 1918).

“Tarih tekerrür eder mi?” diye kendime soruyorum, cevabı malum. Yaşanılan onlarca acıdan ders alınmazsa maalesef ki tarihin tekrarlanma gibi cilveleri oluyor.

Cuma günü Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arabuluculuğunda 10 saatten uzun süren görüşmelerin ardından varılan ateşkes, 24 saat geçmeden bozuldu. Pek çok sivil vatandaşın da ölmesi sonrasında öfkeli açıklamalarda bulunan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, “Ermenistan, ateşkesi ihlal etti. Gence’de savaş suçu işledi. Gereken cevabı vereceğiz” dedi. Saldırıları Rusya’nın arabuluculuğunda gerçekleştirilen görüşmelere de saygısızlık olarak açıkladı. Ermeni faşizminin bir tezahürü olan saldırıların Azerbaycan halkının iradesini asla bozamayacağını söylemiş olması, ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor.

Peki Ermenistan, neden şimdi bu saldırılarda bulunuyor olabilir? Öte yandan Rusya, gerçekten de arabulucu vaziyetinde mi?

Gündemi takip eden okurlarımız az çok hafızalarındaki kayıtları bütün hale getirdikleri zaman resmin geneli ortaya çıkacaktır. Biliyorsunuz, bir süredir Yunanistan ile gerilimli günler yaşıyoruz. On İki Ada konusunda bunları da yine tetikleyen unsur, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik konumumuz ve de ticari haklarımızdır. Bugünün Libya’sı yani bir zamanların Trablusgarp’ı, bizim için hem tarihsel öneme sahip hem de devletimiz anlamında maddi çıkarlarımızın da belirleyici bölgesidir. Aynı zamanda da Kıbrıs, bu meselelerin kilit noktasıdır. Bu konuyu gazetemizde ‘Atiye Varmadan Maziyi Anlamak’ başlıklı köşe yazımda yazmıştım.

Yunanistan’ı Osmanlı döneminden bu yana aslında Fransız İhtilali ve milliyetçilik akımının başladığı 1789 yılından bu yana kışkırtan Megali İdea fikrini körükleyen İngiltere’dir. “Nedir bu Megali fikri?” diyecek okurum için açıklayayım. Efendim, Yunan İhtilali’nin 1821-1828 yıllarında olup bitmesinden sonra ortaya atılan, genel olarak tarihteki Antik Yunan dönemlerinden beri Yunanlılarla ilgili yerleri almak ve bir zamanlar hüküm süren Bizans İmparatorluğu’nu yeniden yaşatmak adına geliştirilen bir ülküdür. “Peki bunun Ermenistan ile ilgisi nedir?” diyorsan Enosis’i anımsatmak isterim. Megali İdea ile yakından ilgili olan, Enosis düşüncesidir.

Enosis, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını ifade eder. İlhak anlamındadır. Yunanistan’ın Kıbrıs’ı talep etmesi, 1828 yılında ilk kez dillendirmiştir. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların bu idealleri karşısında hep direnmiştir. Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz mücadelemizde ne kadar önemli olduğunu dost ve kardeş ülke Azerbaycan da biliyor ve destekliyor.

O halde denklemi kurduğumuz zaman Azerbaycanlı Türk dostlarımıza karşı bir gözdağı verilmek isteniyor. Tarihte de böyleydi, bugün de böyle. Tabi ki “Tehcir (göçe zorlama) mi soykırım mı?” tartışmalarıyla Ermenistan ile tarihten getirdiğimiz sorunları başta Fransa olmak üzere pek çok emperyalist devlet, “Türkiye, Ermenilere soykırım uyguladı” diyerek Ermenistan’ı da projelerinde kullanmak istiyor.

Yani Ermenistan, büyük idealin sadece bir parçasıdır. Genel olarak fotoğrafa bakmadan yalnızca şu anımızı kritik etmek, olaya yüzeysel bakmaktır. Arifane ferasetli bakış ise derinlere inmek, olayın özünü anlamak, perde arkasında neler oluyor onları sorgulamayı gerektirir. Böylesi sorgulama, zor ve meşakkatli olsa da zorluk, kendi içinde çok değerlidir. Biz de ucuza değil, değerli olana talibiz.

Sevgili okurum, perşembe günü konuyu detaylandıracağım. Anlaştık mı?

Türkiye-Azerbaycan ilişkileri