Toprağımız, suyumuz, aşımız

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bulunduğumuz bölgede yaz, oldukça sıcak geçer. Dağlar arasında kalmış bir büyük ova, sarı sıcakta olgunlaştırır inciri, domatesi, biberi. Tarlada çalışmak, çok zordur ama bereketlidir topraklarımız, çalışan kazanır.

2014 yılında altın madeni çıkarmak için Bozdağ’da arama çalışmaları yapılacağını duyunca halk olarak “Küçük Menderes’in üstü, altından değerlidir” demeye karar vermiştik. Bu amaçla bir araya gelen eğitim sendikaları (Eğitim-İş, Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen Ödemiş temsilcilikleri), Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Baro Ödemiş temsilcilikleri, muhtarlar (özellikle Elvan Boz Kar, Ferit Aynalı), Mehmet Taşlı, Özkan Akgün, Mustafa Güldürür, Koza Der temsilcileri, Havzaplat adıyla bir araya gelmiştik. İsmini veya kurum adını unuttuklarım olabilir mi bilmiyorum ama 2014 yılında başladığımız bu mücadele sonuç vermişti. Biz, halk olarak birleştiğimizde umduğumuzdan çok daha güçlü olabiliyoruz. Birlik olalım, kendi kendimize kavga edip durmayalım o zaman. Gereksiz yere enerjimizi kullanmayalım. İnsani sorumluluklarımız var. Bir çiçek, bir ağaç kolay yetişmiyor. İnsan; kendisini büyüten, hayat kaynağını yok eden hemcinslerinin hırslarına karşı sorumluluğunu hiç unutmamalı oysa. Bugün Kaz Dağı Balaban tepesindeki ağaçlar kesiliyor, dün Fatsa’daki dağlar ağaçsız bırakıldı, kel bir dağ kaldı. Yarın başka bir vadi, zehirli atıklara terk edilecek. Bunlara karşı susup ekran başına geçerek söylenmenin faydası yok. Eğer başka bir koruyan yoksa bu görev, halkın görevi…

Şimdi birileri diyecek ki; “Siz paraya, ekonomik gelişime karşısınız.” Hayır,öyle değil. Hakça bölüşümden, adaletten, doğadan yana tarafız. Bu kazancı bölüşmek, bu insana, ağaca, çiçeğe, hayvana, suya, havaya yatırım yapmak demek. İnsana değer vermek, iyi bir eğitim sistemiyle insani gelişimi beslemek demek. Altın ile ilgili mitolojide çok hikaye vardır. Bunlardan en çok bilineni, zannederim Kral Midas’ın dokunduğunu altın etme dileğinin kabul olmasını anlatan hikayedir. Midas,kendisine anlatılan Atlantis ülkesinin zenginliğinden ve mutluluğundan etkilenerek böyle bir dilekte bulunmuştur. Dokunduğu taşı, toprağı altına dönüştüren kral, buna önce çok sevinmiş ama daha sonra tuttuğu kaşık da saçını okşadığı kızı da altına dönüşünce yaptığı hatayı anlamış ve bu dileğinden vazgeçmiştir. Gediz nehrinde yıkanarak yeniden eski huzurlu, mutlu hayatına dönmüştür.

Altın yumurtlayan tavuğu kesmek deyimi de bizim halk kültürümüze yansımasıdır bu meselenin. Zaten çok bereketli, çok güzel topraklarda yaşıyoruz. Bize yetecek kadar ürün verir topraklarımız. Hatta dünya üzerindeki pek çok aç insanın karnını da doyurur.Öyleyse aç gözlü ve bencil insanlara bu toprakları peşkeş çekmenin anlamı ne? Bazen Hint düğünü görselleri düşüyor ekrana. Gelinin üzerinde milyonlarca aç insanın karnını doyuracak kadar altın. Altından yapılmış tuvaletlerden, kubbelerden, arabalardan da söz ediliyor. Mutlu ediyor mudur gerçekten o altınlar, o insanları? Mutlu olsalar bu kadar gösteriş yaparlar mıydı, kim bilir? Kendi varlıklarını altın, pırlanta, para havuzunda yüzerken mi buluyorlar acaba?

Bu sıra gökyüzüne bakmayı seviyorum. Gökyüzü; sınırsız, uçsuz, bucaksız yıldız yuvası. Bizim için günümüzü aydınlatan küçük yuvarlak, üzerinde yaşadığımız dünyanın kaç katı dersiniz? Güneş sistemi kütlesinin yüzde 99.86’lık kısmını oluşturan güneşin içerisine kaç adet dünya sığdırabiliriz? Güneşin içine 1.3 milyon adet dünya sığar. Bu da muazzam sayıda dünya anlamına geliyor. İnanabiliyor musunuz? Bir milyon üç yüz bin dünya, ancak bir güneş yapıyor. Gök adamızda en az 200 milyar yıldız olduğunu söylüyor astronomlar. Yani en az 200 milyar yıldız içindeki küçük yıldızlardan biri olan güneşin bir milyon üç yüz binde biri büyüklüğündeki dünya gezegeninde yaşayan, ölümlü, küçük canlılarız. Ortalama 60-70 yıl yaşayarak bırakıp gidiyoruz şu hayatı. Kiloyla altın taksan seni bilmem ne yıldızına transfer etmeyecekler. Bu parlama sevdası, bu gösteriş de nereden çıktı? Üstelik pırlanta için Afrika’yı ne hale getirdiklerini ve insanlığın nasıl can çekiştiğini biliyorken, biricik gezegenimize kazmayı vururken, toprağına kök salan ağacını keserken hiç mi vicdanınız sızlamaz?

Hastalıklı para hırsına, doğa katliamına, üretmeden tüketmeye karşı yine hep birlikte olalım. Bu, bizim insanlık görevimiz. Bu, bizim yaşadığımız gezegene borcumuz. Çocuklarımız için güzel bir hayat istiyorsak dün atalarımızın yaptığı gibi bugün biz toprağımızı, havamızı, suyumuzu korumalıyız. HEPİMİZ AYNI DÜNYADA YAŞIYORUZ. ONU KORUMAK, HEPİMİZİN SORUMLULUĞUDUR.

Toprağımız, suyumuz, aşımız