Tarihin cilvesi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

12 Mart 1921, İstiklal Marşımızın kabul edildiği tarih. Kurtuluş Savaşı yıllarında Genelkurmay Başkanlığı’ndan İstiklal Marşı yazılması isteği gelmesi üzerine Milli Eğitim Bakanlığı, 500 lira ödüllü bir yarışma açar. Bakanlık, yarışmaya gönderilen 724 şiirden altısını seçip bastırdıktan sonra milletvekillerine dağıtır. Ancak bu şiirleri yeterli bulmayan dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi (Tanrıöver), yarışmaya para ödülü olduğu için katılmadığını öğrendiği Burdur Milletvekili Mehmet Akif’e (Ersoy) bir mektup yazarak kendisinden yarışmaya katılmasını ister.

Meclisin 12 Mart 1921’de Başkanvekili İstanbul Milletvekili Dr. Adnan (Adıvar) Bey başkanlığında yaptığı toplantıda Mehmet Akif’in şiiriyle birlikte yedi şiir ele alınır. Tartışmalardan sonra, İstiklal Marşı olarak kabul edilen Mehmet Akif’in şiiri, meclis kürsüsünden Bakan Hamdullah Suphi tarafından okunur. Mehmet Akif ise para ödülünü almak istemez. Yarışmanın şartnamesi uyarınca almak zorunda olduğu belirtilince Mehmet Akif, parayı ‘Darü’l Mesai’ adlı bir yardım kurumuna bağışlar.

Mondros Antlaşması’nın ardından Yunan askerleri, 1 Haziran 1919 tarihinde Ödemiş’i işgal etmişlerdir. Halk perişandır ve büyük bir baskı altındadır. İstiklal Marşı’nın 12 Mart 1921 tarihinde kabul edilmesine yönelik kutlamalar, işgalin gölgesinde kalmıştır. 12 Mart 1921 günü, üç ayların da başladığı bir gündür. Halk, Ankara’dan gelen bu kararı kutlamak istese de işgal yılları olduğundan kutlamalarına müsaade edilmemiştir.

Ödemiş Vaizi Mustafa Hakkı Akseki Efendi, Gürcüzade (Küçük Camii) Camii’nde verdiği vaazlarda halkı işgale karşı ayaklandırıyor ve tek vücut olamaya davet ediyordu. Yaptığı coşkulu vaazları istihbarat eden işgal kuvvetleri komutanı, Mustafa Hakkı Efendi’yi görevden azletmiş ve göz hapsine tabi tutarak cezalandırmıştır.

Yunan askerleri, Eşmenler Caddesi’nin Lozan Meydanı girişine büyük bir Yunan bayrağı asmış, bayrağı öpmeden geçen vatandaşları cezalandırmaya başlamışlardı. Ödemiş halkı, bu yüzden eski çarşıya gelemez olmuştu. Halk, zorunlu ihtiyacı dışında evden çıkamıyordu. Diğer taraftan yerli Rumlar, Yunan askerlerine erketelik yapıyorlar, yıllarca birlikte yaşadıkları komşularını arkadan vuruyorlardı. Bütün bu hadiseler, üç yıl üç ay kadar sürdü. Kuva-yı Milliye güçlerinin teşkilatlanmasıyla 3 Eylül 1922 tarihinde Yunan askerleri, Ödemiş’i terk ettiler.

Ödemiş’te bunlar yaşanırken Ankara’da TBMM toplanmış ve İstiklal Marşımızı oy birliğiyle kabul etmiştir. Tarih, 12 Mart 1921’dir. Yıllar sonra dönemin Ödemiş Müftüsü Kemal (Akyüz) Efendi, o kederli günleri bir sohbetinde ağlayarak şöyle anlatacaktır: “12 Mart 1921 tarihinde İstiklal Marşımız kabul edildiğinde öyle sevindik ki sevincimizi izah etmek kabil değildir. Yunan askerleri, halk üzerindeki baskılarını iyiden iyiye arttırmıştı. Maalesef bu önemli olayı meydanlarda coşku ile kutlayamadık. Herkes, evlerinin bodrum katlarında kah ağlayarak kah sevinerek kendince kutlamalar yaptı. Hatta kutlamalar yüzünden bazı kişiler gözaltına alınarak tutuklandı. Çok kötü günlerdi. Minarelerden ezan okumak izne tabiydi. Camilerimiz, Yunan askerlerinin kontrolü altındaydı. Allah, bir daha o günleri göstermesin kardeşlerim.”

Bu yıl 12 Mart tarihinde İstiklal Marşımızın kabulünün 99. yılını kutladık. Yine bu yıl, TBMM açılışının 100. yılı idi. Aynı gün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ilan edildiğinden 23 Nisan Bayramı’nın da 100. yılı kutlamaları vardı. Bayram kutlamaları, koronavirüs salgınının gölgesinde kaldı. Hem de Ramazan ayını idrak etmemize bir gün kalmışken. Kutlamaları evlerimizin balkonlarından İstiklal Marşımızı okuyarak tek yürek halinde gerçekleştirdik.

Demem o ki 23 Nisan Bayramı kutlamaları, koronavirüsün gölgesinde gerçekleşti. Tarihin cilvesine bakın ki 99 yıl önce de İstiklal Marşımızın kabul edilişini de coşkuyla kutlayamamıştık. O gün takvim yaprakları, üç ayların girişini haber veriyordu. Ne büyük tesadüftür ki 100 yıl sonra bugün takvim yaprakları, arife gününü gösteriyor. Bir gün sonra da Ramazan ayı. “Tarih tekerrürden ibarettir. İbret alınsaydı tekerrür etmezdi” sözünü bu hadiseler ışığında tekrar değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Mübarek Ramazan ayında evlerimizde oturuyoruz. Camilerimiz kapalı. Teravihlere gidemiyoruz. Ramazan ayının ilk günü cuma namazına bile gidemedik. Bu günleri gelecek güzel günlerimiz için, çocuklarımızın geleceği için sabır ve dua ile dersler çıkararak geçirmeye çalışıyoruz. Tarihi olayları birlikte okuyarak bazı dersler çıkaralım istedim. Tarihin cilvesi diye buna denir herhalde. Bu vesileyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100. yılını kutluyorum. Mübarek Ramazan ayınızı tebrik ediyor, maddi ve manevi olarak temizlenmiş bir şekilde bizi bayrama ulaştırmasını yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Sağlıcakla kalın.

Tarihin cilvesi