Sevdalıyım yar, bir koltuğa…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Anlamıyorum ve gerçekten uzunca bir sürece de anlayamayacağım. Her defasında duyduklarım hatta gördüklerim, beni hayal kırıklığına uğratıyor. Maalesef ki hayatın anlamsız olduğu kanısına varmaya devam ediyorum. Genç yaşımda beni böyle düşünmeye iten ise insanların bencilce tavırları ve tanınma arzuları. Meğer ne kadar merakıymışız başkalarının bizden övgü ile bahsetmelerine. Hayır, muazzam işler peşinde olsak eyvallah lakin herkesin yapması gereken işleri yapanlar da ne bileyim övülseler ne olacak? Nedir bu kadar bilinme isteği? Hiç demiyor musunuz “Ben kimim?” diye? Anlaşılan demiyorsunuz ki hala boy gösteriyorsunuz sağda solda. O zaman şöyle izah edeyim; siz hiç kimsesiniz! Hatta hiçsiniz!

Yetim bir çocuk ağlıyorsa, bir aile evinde yiyecek ekmek bulamıyorsa, bir çocuk yırtık ayakkabıları ile geziyorsa sokaklarda, borçlarını ödeyemeyen bir baba kahrından kanser olup hayatını yitiriyorsa… Kusura bakın ama siz hiçsiniz!

Ne bulunduğu şehre ne de bulunduğu ülkeye en ufak bir katkısı olmadan altına lüks arabalar çekip ‘akıllı evlerde’ oturup sıra sıra dükkanları dizmesi yetmiyormuş gibi bir de servetine servet ekleyenler, hala birilerinin peşinde dönüp duruyorlar ya, işte ben bir türlü onları anlayamıyorum.

Filanca yerin yetkilisiymiş, falanca yerin başkanıymış… “Ee ne yaptın bu göreve geldiğinden beri?” diye sormazlar mı insana? Sormuyorlar demek ki… Vicdan kelimesinin anlamından uzakta yaşanılan hayatlar… Sürekli “Aman ben falancayım, aman ben filancayım. Beni herkes övsün ama yanlış yaparsam bir şeyleri, kimse bunu dillendirmesin” telaşında olup nasıl bu kadar rahat olabiliyorsunuz ki? Bir insan, hata da yapacak elbet. Bunu kabul edecek olgunluğa sahip değiller ama her şeyde söz sahibi olabiliyor bizim şu bilinme hevesine sahip bilinmezler. İfade ederken bile kelimeler türetme isteğime hakim olamadığım bu kesim insanımsı karakter fukaraları, işin tuhaf yanı her yerdeler. Gerçekten şu ya da bu kurumda, iş yerinde diyerek kısıtlayamam kendilerini. Sabah evden çıktığı anda insan başlıyor bu karakter fukaralarıyla karşılaşmaya. Komşu oluyor bu bazen… Bazen de dolmuşta yanında oturan kişi. O da yetmiyor, iş icabı girdiğin mekanlardaki bireyimsilerin ağızlarını açıp birtakım kelime sarf etme çabaları ile sinir katsayısı yükseliveriyor insanın.

Asıl olay ne biliyor musunuz? Herkes, her şeyin en iyisini hak ettiğini düşünüyor. “Ben birinciyim, ben en iyiyim, ben en güzelim/yakışıklıyım. Herkes beni sever, herkes bana bayılır. Ortamların vazgeçilmezi benim, ben olmazsam o iş yürümez…” Evet, kardeşim, sen çok yakışıklısın/çok güzelsin. Herkes senin peşinde koşuyor. En birinci sensin! Hatta güneş sistemini falan salla, dünya senin hatırına dönüyor. En iyi işlerde sen olmalısın. Her yerin başkanı sen ol tabi. Senin çocuğun memur olsun aman! Yoksa o kadar serveti nerende pardon nerede biriktireceksin?

Bir türlü bitmeyen bencil tavırlar, saçma hırslar, anlamsız kelimelerden cümle oluşturmaya çalışanlar… Yazarak bitiremem belki ama ne bileyim, belki okuyunca biterler…

Sevdalıyım yar, bir koltuğa…