ÖZDERE GÜNLÜĞÜ-4

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Kantaron yağı yaptık/19 Haziran Cumartesi Özdere Çevre Derneği Başkanımız ve eşi, telefon etti geçenlerde. “Sabah erkenden bize gelin, dağa kantaron toplamaya gidelim.” Eşim gitti. Taze sarı çiçekli kantaronları topladı. Biraz ayıkladı. Sonra şişede has zeytinyağıyla güneşe koydu. Birkaç gün sonra kıpkırmızı renk oluştu. Sonra yağdan çıkarıp koyu bir şişeye aktardı. Doğru gölgeye. Bir numaralı antiseptik. Ameliyat sonrası dikiş yerlerime sürdük hep. Neredeyse izi bile yok dikişlerin! Biberiye, nane… Aklınıza ne gelirse aynı yöntemle yağını elde edebilirsiniz.

Daha kaş kararmamıştı! Pazar dağılmak üzere. Daha kaş kararmamıştı. Rahmetli annemin cümlesidir. Oyuna dalıp eve geç gelmememiz gerektiğini “Kaş kararmadan evde ol!” diye belirtirdi. İki kadın. Pazar arabaları yanında. Pazarcıların döktükleri arasında kaybolmuşlar sanki. Başları öne eğik. Biri salatalıkların, diğeri şeftalilerin başında. Titizlikle yenilebilecek olanları seçiyor, topluyor, pazar arabasına koyuyor. İçim öyle cız etti ki! Fark etmemeleri için sesimi, soluğumu tutup hızlıca uzaklaştım oradan. Resmi demeçlerde “Yoksul yok” diyenler görür mü acep? Ben gördüm!

Kaynağında çözüm/20 Haziran Pazar Gazete almaya gidiyordum sabahtan. Kısıtlamadan dolayı herkes evinde. Yollar bomboş. Birden İzmir Büyükşehir Belediyesi görevlilerine rastladım. Caddedeki lağım kapaklarının başında durdular. İzlemeye başladım. Biri, güçlü bir pompayla kapağı açmadan delikten içeriye bir süre ilaç gönderdi. İş bitti. Diğeri, elindeki kağıt parçalarıyla delikleri tıkadı. Araca binip ilerlediler. Diğer lağım kapağının başında durdular. Yine aynı işlemi yaptılar. Amaç, zararlı haşereyi kaynağında yok etmek! Sokak aralarında gaz püskürtmekten daha iyi. Cep telefonumla fotoğrafını çektim. Sonra düşündüm: Acaba tüm zararlıları bir gün kaynağında böyle yok edebilecek miyiz? Benim umudum var. 

“Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay” Değerli büyüğüm, Kuvayı Milliye idealinin yılmaz savaşçısı, ulusal çıkarları Atatürk çizgisinden milim şaşmadan savunagelen, hemşehrimiz Dr. Alev Coşkun’un son dev eseri “Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay –İşgal-İç Savaş-Diriliş”’i okumaya başladım. İki cilt. 976 sayfa. Gözünüzü korkutmasın sakın! Kısa kısa, okunması kolay, akışkan bir dille yazılmış 72 bölümden oluşuyor. Önsöz’ün ilk bölümünü paylaşıyorum: “Bu kitabın yazılmasını okuyucularım istedi, kitabın yazımında en önemli etken onlardır. Bugünlerde 25. baskısı yapılan ‘Samsun’dan Önce Bilinmeyen Altı Ay’ kitabımı okuyan, özellikle gençler, bana daima ‘Bundan sonra ne oldu?’ diye sordu. Bu soruya yanıt vermek için bu kitap üzerinde çalışmalar zaman içinde gelişti ve ‘Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay’ ortaya çıktı. Bu nedenle ilk teşekkürüm, bu kitabın yazılması konusunda beni özendiren okuyucularımadır.” Bu dev eseri okuyor, gurur duyuyor ve duyuruyorum.

Sahil kalabalıklaştı/21 Haziran Pazartesi Cuma günü başladı akın. Çoluğunu çocuğunu kapan yazlıklarına geldi. Özlemişler iyot kokusunu. Bizim gibi. Ayaklı döviz kumbaraları da görünmeye başladı. İnternet bayisi, İngilizce uyarıya hemencecik Rusçayı da eklemiş. Onlar da dört gözle bekliyor. Gelsinler, Euro harcasınlar diye! “Yiin Gâri Pazarı”, önceki haftalara göre daha kalabalıktı. Maskeyi ihmal etmiyoruz. N’olur n’olmaz!

Esnaf çok kötü durumda!/22 Haziran Salı İnternet bayisine uğradım. Daha vakit erkendi. Bir ben gelmişim. Ayaküstü hem sohbet ediyoruz hem de işimi görüyor. Evli. 15 ve 11 yaşlarında iki oğlu var. Asgari ücretle çalışıyor. Evi geçindirememeye başlamış. Eşi de iş bulmuş. Yoksa evin yolunu şaşıracaklarmış. Esnaf, çok kötü durumda. İflas edenler, kendine ve ailesine zarar verenler… “Şu turizm mevsimi açılsa da karnımız doysa” diye düşünüyor. Oğullarına iyi okumalarını salık veriyormuş hep! Hiç sözünü kesmedim. Milyonların sesi konuşuyordu sanki!

Hayvansever olmak!/23 Haziran Çarşamba Sahilde dizilmiş kediler. Önlerinde mamaları. Hiçbiri diğerine uzanmıyor. Yazlıkçı kadın, kendi kedisine verdiği mamalardan pay ediyor onlara da. Bu; her gün aynı saatte, aynı yerde tekrarlanıyor. Taa yazlıkçı gidene kadar. İşte hayvansever olmak bu!

“Kahverengi zarf gazetecileri”/24 Haziran Perşembe Geçen 18 Haziran Cuma akşamı Türkiye, İsmail Saymaz’ın Veyis Ateş ile yaptığı HALKTV’deki “GÜNDEM ÖZEL” adlı programa kilitlendi. Aklımızda tam yanıtlanmamış sorular vardı. Muhatabı belki gerçeği açıklayacaktı!? Açıkçası, hiç bilgi akışı olmadı. Gerçek ortaya çıkmadı. SP, kendi mesajlarıyla durumu aydınlattı gibi!? Ama Veyis Ateşgillerin çok olduğu ülkemizin diline bir deyim girdi: “Kahverengi zarf gazetecileri”. BirGün yazarı Mehmet Erdem’in açıklayıcı yazısından kısa bölümü paylaşıyorum. Dileyen tamamına ulaşabilir. “Deyimin anavatanı İngiltere’dir. 1994 yılında şu ünlü Harrods mağazasının sahibi (aynı zamanda Prenses Diana ile aynı kazada ölen sevgilisi Dodi’nin babasıdır) Muhammed el Fayed, Avam Kamarası’ndan bir parlamentere kendisi lehine soru sorması için kahverengi zarf içinde para verdi, iddiası ortaya atılmıştı. Bu deyim; daha sonra para karşılığı haber, makale yazan gazeteciler için kullanılmaya başlandı.” (https://www.birgun.net/haber/kahverengi-zarf-gazetecileri-sizi-348899 Erişim:19.06.2021-10:54)

Çınar ile Sarmaşık/25 Haziran Cuma Bir gün bir çınar ağacının yanı başında bir sarmaşık filizi boy vermeye başlamış. Bahar günleri ilerledikçe sarmaşık, çınar ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurun ve güneşin etkisiyle büyümüş ve çınarın boyuna ulaşmış. Sarmaşık, hızlı büyüyüp boy atmanın gururuyla ve küçümseyen bir eda ile çınara sormuş:

– Sen kaç ayda büyüyüp bu hale geldin diye?

Çınar cevap vermiş: 100 yılda!

– 100 yılda mı demiş sarmaşık. Alaycı bir tavırla gülmüş ve yapraklarını böbürlene böbürlene sallamış. Daha sonra da; “Ben iki ayda senin boyuna geldim, bak” diyerek alaycı tavrını sürdürmüş.

– Doğru demiş, çınar; Sen iki ayda benim sırtımdan, benim gıdamı emerek ve benim gövdemi kullanarak benim boyuma geldin!

Günler günleri kovalamış. İlkbahar ve yaz bitmiş. Sonbahar, yani hazan mevsimi gelmiş. Sonbaharın ilk rüzgarlarıyla sarmaşık; önce üşümeye, sonra yapraklarını dökmeye, soğuklar arttıkça da dalları aşağı doğru düşmeye başlamış. Sarmaşık endişe içinde, çınara sormuş: “Neler oluyor bana?”

– Ölüyorsun ve yok oluyorsun, diye cevap vermiş çınar.
Sarmaşık, “Niçin?” diye sormuş panik içinde.

Çınar cevap vermiş:

– Benim yüz yılda geldiğim yere iki ayda gelmeye çalıştığın için.

Hikaye böyle. Nereye yorarsanız yorun! Özgürsünüz!

Sürecek…

ÖZDERE GÜNLÜĞÜ-4