Ömer Akşahan’ın ardından

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İlk tanışmamız Efe Ofset’te olmuştu. Edebi kişiliği, üst seviyedeki okuryazarlığı ile çevresinde farkındalık yaratırdı. Yazarlığı yanında şairliği de vardı. Şiirlerini topladığı Şiir Üşüdü kitabının yanında birkaç deneme kitabına sahipti. 2019 yılında Tmolos Yayınları’ndan altıncı ve son kitabı olarak “Boyalı Kuşlar Irmağı” isimli bir kitap çıkarmıştı. Medeni ve entelektüel bir eğitimciydi.

İlk hat sergimi açtığım 2000 yılının başlarında tanıdım onu. Hiç unutmam ilk tanışmamız, Tekeli Düğün Salonu’nda açtığım vitray sergisinde olmuştu. Yaklaşık yirmi yıl süren bir dostluğumuz oldu. Ömer Hoca, yazarlığı ve şairliğinin yanında iyi bir sanat eleştirmeni idi. Hat sanatı çalışmalarımda sürekli farklı ve modern tasarımlar yapmamı önerirdi. Zeybekler Figüratif Hat Sanatı çalışmalarına başladığım zaman en çok o sevinmişti. Bana, “Modern anlamda geleneksel sanatlarımızı ileriye taşımamız gerekli” derdi.

Onu en son vefatından bir hafta evvel Cumartesi Pazarı’nda, Bankalar Caddesi’nde görmüştüm. Kırmızı bisikletine binmiş. Selesinde Tmolos Edebiyat Dergisi’nin yeni sayısını (83. sayısını) bana takdim etti. Onu Ödemiş’in her sokağında görebilirdiniz. Rast geldiği dostlarına derginin yeni sayısını takdim etmekten büyük bir mutluluk duyardı. O, bu işi çok severek yapıyordu. 83. sayıya ulaşmıştı Tmolos Edebiyat dergisi. Bir gün kendisine, “Ömer Hocam, 100. sayıya da ulaşmak nasip olur inşallah” dedim. Bana, “Sayın Kamer, dergi benim çocuğum gibi oldu. Onun yaşaması için hayatta kalmam lazım. Ben yüz yaşını pek görmem ama Tmolos Edebiyat Dergisi’nin 100. sayıya ulaşmasını çok arzu ediyorum” demişti.

Beni ayrı bir severdi. Bana, “Sayın Kamer, sana olan saygım sanatından dolayı, bunu bilesin” derdi. “Sen hem ilahiyatçısın hem de sanatçısın. Bunun için sana değer veriyorum” derdi ve bana Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün hattat bir askerle (Macit Ayral) arasında geçen bir diyaloğu anlatmıştı. Atatürk’ün askere; “Bak asker! Sen sanatçısın, seni eve gönderiyorum. Sanat çalışmalarına İstanbul’da devam edeceksin. Herkes asker olur ama sanatçı olamaz” demesi beni çok etkilemişti.

Efe Ofset’te sık sık karşılaşırdık Ömer Hocamla. Onun aforizmalarını (özlü sözler) çok severdim. Onlarcasını yayınlamıştı sosyal medya hesabından. Bazen bir gece önce yazdığı şiirin ilk kısmını paylaşırdı heyecanla. Arkasını merak edelim diye yayınlamaz, demlenmesi için bekletirdi. Muhabbet arasında, “Kelam sahibi nezaketli, kalem sahibi dirayetli olmalı değil mi hocam?” dediğimde hazır cevaplılığı ile “Hem kalem sahibi, hem de kelam sahibi olanlar daha dikkatli olmalı öyle değil mi Sn. Kamer?” dedi. Tedavi gördüğü günlerde bana, “Kamer ölümden korkmuyorum, yazamamaktan daha çok korkuyorum” demişti.

2015 yılında okulumuza konferans vermesi için davet etmiştim. Öğrencilerle çocuk edebiyatı ve şiir üzerine dolu dolu geçen verimli bir sohbet yapmıştı. İyi bir eğitimciydi. Öğrencilerime okuma alışkanlığı kazandırmaya çabaladığımız günlerde bize katkı sağlamış, davetimize icabet etmişti.

Tmolos Edebiyat Dergisi’nde bir yazı yazmamı istemişti. ÖYKAM’da Zeybekler Figüratif Hat Sanatı sergimi açtığım zamanlardı. Zeybekleri konu alan sergime dair bir yazımı göndermiştim. Bu yazım, 2009 yılında Tmolos’ta yayınlanmıştı. Bir ara “Ömer Hocam, dergiye şiirde gönderebilir miyim?” demiştim. Bana, “Sayın Kamer, derginin ilkesi gereği hece şiirlerini yayınlamıyoruz” dedi. Ben de, “Sağlık olsun hocam, hece şiirinden serbest şiire geçtiğimde görüşürüz” dedim. Ömer Hocam, dostlarıyla muhabbeti çok severdi. Bir gün, “Şairden ve sanatçıdan zengin olunmaz. Ancak benim gibi geveze olur” demişti de hep birlikte güldüğümüzü hatırlıyorum.

Koronavirüs günlerinde az karşılaşır olmuştuk. İlk vakalar geldiğinde bana; “Sn. Kamer, bu beni korkutuyor. Tedbir alınmazsa sonumuz iyi olmayacak ama virüsün faydaları da yok değil. Mesela dedikodu bitti, temizlik arttı, Gürültü şamata bitti, kazalar azaldı. Sağlığımıza daha bir dikkat eder olduk. Az para harcıyoruz. Evcil olduk, çocuklara ve ailemize daha çok zaman ayırıyoruz ve her şeyden önemlisi de kitap okuyoruz” demişti.

Küçük Menderes Gazetesi’nde yazılarına ara vermişti. Gazete, İsmail Atahan Keçeci’ye geçtikten sonra ara sıra gazete bürosunda karşılaşıyorduk. “Hocam, niye yazmıyorsun?” dedim. Bana, “Gazeteden davet eden mi var?” dedi. O günlerde gazetenin 21. yaş günü, TV 9 İzmir Televizyonu’nun açılışı için bir gece düzenlemesi çalışmaları vardı. İsmail Bey’e, “Küçük Menderes Gazetesi’nde çok emeği var, Ömer Hocama da bir plaket verelim” dedim. İsmail Bey kabul etti ve Ömer Hocama yazar olarak bir plaket verildi. Ömer Hocam, bu jestten çok memnun olmuştu. Bunun üzerine Kırık Tebeşir köşesinde yazılarına tekrar başladı.

Aydın doğumlu olan Ömer AKŞAHAN, 67 yaşında aramızdan çok erken ayrıldı. O, sürekli yazan ve üreten bir insandı. O, dergisi için “Çoban ateşi” derdi. Çoban ateşi yanmaya devam etmeli. Onun ruhunun böyle mutlu olacağına inanıyorum. Allah rahmet eylesin, kabri pür nur olsun. Onun bana yazmış olduğu şiiri sizinle paylaşıyor ve Ömer Hocama Fatihalar gönderiyorum.

SIR

Doğuşla sabah, yüzünde

Arınır kirinden gece

Yürür salına salına

İlk fırça darbesine.

Ne saltanat kayıkları

Ne esen gül teni

Rüzgâra değil

Tek imanı yüreği

Yakan soy ateşe

Varır salına salına.

Aradığı ne mercan köşk

Ne han ne hamamlar

Fırçaya vuran ışığı

Sırlarıyla

Gömer Elif’e.

Ömer Akşahan’ın ardından