Maskeli balo

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçenlerde Beste Açar, rahmetli babası Kayahan’ın mezarını ziyaret edip o ziyareti sırasında babasının mezarı başına maske asarak sembolik anlamda bir mesaj vermek istemiş. Öncelikle baktığımız zaman çok basit bir hareket gibi gördüğümüz bir bez parçası, bugün hayatımızda ve ister istemez gardımızı alıyoruz. Sağlık açısından elbette ama manevi anlamda hayatın ne kadar da göstermelik, yüze gülmelik bir hal aldığını fark ettikçe Beste Hanım’ın vermek istediği mesajı daha iyi idrak ediyorum. Sanki şöyle diyor hal diliyle: “Ahhh bir burada bu sakinlikte, dinginlikte maske takmama gerek kalmıyor!.” Ölümün bir ibret ve kendince ders veren bir yönü mutlaka var, ölüm kapıyı çalmadan hayatımıza çeki düzen vermek için bir zaman var.

Sahi, kaç kişi böylesi bir dert ile hemhal olmuş ki? Her günün kendince bir koşuşturması ile bir yerlere savrulmalardayız . Her sabah güne başlarken bizimle birlikte pek çok problem de peş peşe sıralanıyor. Hakkın yanında; dürüstlükten, iyilikten yana tavır alabiliyorsak var olan sorunlara karşı yılgınlık göstermemiş, zayıf karakterli davranmamış oluruz.

Şimdi sevgili okurum, belki de bana şöyle diyebilirsin: “Dürüst olunca, haktan yana tavır alınca bu sefer de aptal muamelesi görüyoruz. Sokaktaki yaşam çok farklı. Kimin eli kimin cebinde, dostluk adı altında ne menem şeyler yapılıyor!”

Haklısın ama hiç olmazsa birey olarak yaşantımızla sadakati, onuru, dürüstlüğü korumuş oluruz.

Toplumsal boyutta birçok yanlışın değişmesini istiyor isek öncelikle kendi içsel gayretimizi gösterebilmemiz gerekiyor.

Bakınız;

Tarım Bakanlığı, bu yıl en az 200 firmanın 380 ürününde sahtekarlık hilecilik olduğunu açıkladı. Son zamanlarda sahte içkiden hastanelik olanlar, internetten sipariş verdiği ilacın sahte olması haberleri epey sıklaştı.

Sahtecilik hayatımızda öylesine yer aldı ki sahte olmayan göz boyamayan basit ve olduğu gibi olanlar, iyiliği ve doğruluğu tavsiye edenler, ayak takımı muamelesine maruz bırakılabiliyor.

Milenyumdan bu yana ne çok modernleştik ne çok şaha kalktık! Teknoloji anlamında epey yol kat ettik, bunu görmezden gelmek, takdir etmemek yanlış olur.

Teknolojik ilerlemeler olurken son on yılda dindarlaşma seyrinin de arttığını ileri süren siyasetçiler olduğu gibi aynı zamanda da toplum mühendisleri, gazeteci, yazar ve akademisyenler de mevcut.

“Peki ama” diye söz topunun peşi sıra koşturacak olursak “Bu dindarlık nasıl bir boyutta yaşanıyor ki hayatın içinde sesi sedası, edası fark edilmiyor?” diye siz de soruyor musunuz?

Şekil ve bazı ritüeller ile sınırlandırılıp birilerinin tekeline hapsedilen dindarlık, olsa olsa ağız ve kulak arasında yol buluyor. Kalbe tesir etmiyor ki hayatımızda yerini bulabilsin.

Sadece anlatılan, söylenen ama yaşanmayan, bizzat yaşam biçimimiz olmayan duygular ile dindarlık olmuyor.

Ōlçü sınır bilinen ahlaki öğretiler yaşam tarzımız olmuyorsa istediğimiz kadar dindarlıktan dem vuralım, vaaz-ı nasihatler eyleyelim, hepsi lafı güzaftır.

Büyükler, “Necaset necaseti ayak yolunda bulur” derler. Pek komiktir lakin hakikatli bir ifadedir.

Maskeli baloda çeşitli maskeler ile buluşuyoruz, konuşuyoruz ama işte o kadar…

Yürekten taşmadığı için, bedelini ödemediğimiz için havada kalıyor, derde derman olmuyor.

“Nasıl olsa tövbe edilir” edebiyatı ile günü kurtarıyor, özbenliğimize kendimiz saygısızlık yapıyoruz.

Dindarlık kitaplarda kalıyor. Eğer böyle olmasaydı son zamanlarda bunca sahtecilik, ihanet, aldatma, cinayet haberleri gündemde olur muydu?

“Aman şekerim, sütlü balım, fıstıklı lokumum neden kendini üzüyorsun? Dünyayı sen mi kurtaracaksın?” dediğinizi duyar gibiyim. Yok canım, amacım dünyayı kurtarmak değil; kendimi kurtarmaktır.

“Eeee, neden bir saattir kafamıza ütü yaptırıyorsun?” diyorsan canım okurum, bu çok zor soruya lütfen biraz da sen kelle-i hümayunu çatlat, temem miiii?

Maskeli balo