Manevi işkence: Hukuk mu, guguk mu?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sevgili okurlarım, son yıllarda ülkemizde adalet o kadar gri işliyor ki! Anlamak mümkün değil. Eskiden “Parası olan eşeğini dağdan aşırır, parasız olan düz yolda şaşırır” denilirdi. Bugün ise açılan yeni davalar, yapılan duruşmalar, hakim karşısına çıkan insanlar, tutukluluğu devam eden mağdurlar.

İş insanları ve siyasiler hakkında açılan davalar, duruşmaya çıkan veya  hakim karşısına çıkamayan muhalifler, mahkeme, savunmasının ve tanıkların dinlenmesi tutukluluğunun devamına karar verilmesi. Dünya standartlarında tam bir skandal!

Tutukluluğa devam kararına tepki gösteren avukatlar ve taraflar. Hazırlanan iddianamede yer alan suçlamaların dayanağı olmadığı, bu suçlar o kadar vahim suçlar ki bu suçlardan dava dahi açılabilmesi için elde somut deliller lazım, olaylar lazım, insanlarla konuşulması lazım. Bunların hiçbiri yok sevgili okurlarım.

İddianamelerde beraat ettiği halde yeni olaylar varmış gibi iddianame hazırlanması vs. İddianamelerin yarısından fazlası buna benziyor. Öyle bir iddianameler ki bu şuursuz iddianameleri hazırlayanlar terfi ediyor. Ya cumhuriyet başsavcı vekili yada bakan yardımcısı oluyor. Maalesef hukukun hiçe sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Tamamen insan haklarına aykırı bir durum söz konusu…

Bu durum, hak savunucularının da tepkisine neden oluyor. Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye temsilciliği, bu kararların hukukla izah etmek mümkün olmadığını ilan etti. Siyasi olan bu davaların toplumu ve meşru muhalefeti susturmayı amaçladığı olası değil, kesin. Siyasiler, adaleti bir sopa olarak kullanmaya devam ediyor. Bu, dünya siyasetinde ülkemizi hem siyasi hem de ekonomik yalnızlığa sürüklüyor.

Siyasilerin gözünü korkutan Gezi olayları var yakın tarihimizde. Gezi olaylarında çok sayıda insanımıza dava açıldı. Bu davalarda beraat eden insanlar, uydurma fezlekelerle tekrar tutukladılar. Bu davaya bakan mahkemeler, dünya siyasetinde şiddetli bir şekilde eleştiriliyor. Bu eleştirinin asıl nedeni, Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesince “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni ortadan kaldırmak” ve 328. madde uyarınca da “siyasal ve askeri casusluk” suçlamaları yöneltiliyor olması.

Sadece Gezi eylemlerine katılanlar yargılanmıyor! Eylemlere katılanlara insani yardım yapanlar da aynı suçtan yargılanıyor. Bu yüzden cezaevinde bulunan insanlarımız var. İddianamelerdeki suçlamaların hiçbiri; olgusal temele, delile, somut bir eylemin incelenmesine dayanmıyor. Bunların dünyada etik değerler ve sorumlu  olmadığı kanısındayım. Bunlar ,sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü faaliyetlerin amaçlarına ters iddialardır.

Gezi iddianamesinde olduğu gibi dış mihraklar tarafından planlandığı, finanse edildiği, gizli bir yapıyla kurgulandığına inanmıyorum. Tamamen siyasilerin bizce yanlış olan politik duruşudur. Casusluk falan tam bir uydurmacadır. Tam fiyasko, “fasa fiso” dur. Konuşmaya, yazmaya bile gerek yoktur ama bitmek tükenmek bilmeyen iftiracılar karşısında yazmaktan başka çare yok… Herhangi bir bilgi, belge ilettiğine ya da yoğun temas içinde bulunduğuna dair hiçbir bulgu olmadığına inanıyorum.

Bu kararlar vatandaşlarımızın devletle bağlarını zayıflatma amacı gütmektedir. Organizasyonların etkinlikleriyle ilgili olarak bugüne kadar devlet birimlerinin suç şüphesi ettiğine inanmıyorum. Ülkemizin devlet kurumlarının işleyişini ve denetim kapasitelerini hafife almak amacını gütmektedir. Gerçeklikten bu kadar kopuk, bu kadar tuhaf suçlamalar gerekçe gösterilerek bir ihlal yapılmaktadır. Türkiye’de bu tür suçlamalar, manevi işkence haline gelmiştir. Temennim; yurttaşlarımızın özgürlüklerinden mahrum kalmasına yol açan temelsiz, delilsiz, mantıksız suçlamaların son bulması!

Manevi işkence: Hukuk mu, guguk mu?