Köy Enstitülerini Yıkan Siyasi Görüş-1

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun üzerinden 81 yıl geçti. Eğitim tarihimizde silinmez izler bıraktı. Köy Enstitüleri deyince salt bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda bir sistemdir. Gelecek eğitim sistemimiz de bu Köy Enstitüleri Eğitim Sistemi’nden çıkacaktır.

Eğitim tarihimize bu özgün kurumları Ulu Önderimiz, Kurucumuz Atatürk’ün gösterdiği yön, ilke ve doğrultuda kazandıran bir eğitim kuramcısı, kurucusu, uygulayıcısı, devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç (TONGUÇ BABA)’un oğlu Dr. Engin Tonguç, “Köy Enstitüleri Sistemi başlı başına ne bir okuma-yazma kampanyası, ne bir köy kalkınması sorunu, ne bir öğretmen yetiştirme çabası, ne bir okul yapma girişimi idi. Temel amaç bakımından tarihsel koşulların hazırladığı bir olanaktan yararlanarak iktidara katılıp elde edilen yürütme gücüyle emekçi sınıfları bilinçlendirmek ve devrimsel süreci hızlandırmak için girişilmiş bir devrim stratejisi ve taktiğiydi”(1) diye açıklar.

Bu nedenle 1954’te kapatılışına kadar Köy Enstitüleri’ne karşı çıkan kişileri politikacılar olmuştur. Yazımda kendilerini isim isim verip günümüzde de süren siyasi görüşü gözler önüne sereceğim:

  • Daha kuruluşundan üç yıl sonra 1943’te Eskişehir Milletvekili Abidin Fotuoğlu, kendisinin Sivrihisar’da büyük toprakları vardı, şöyle demişti:

    “Bunlar yetiştikleri zaman, bizim kafalarımızı keserler”(2).

  • “Tek parti CHP’nin içinde iktidar, sağ kanadın eline geçiyor. İsmet Paşa, kendi

partisinin içindeki muhalefet grubunun düşüncelerini duyuyor elbette ve bir gün özel trenin hazırlanmasını buyuruyor. Bu trene Reşat Şemsettin Sirer’i de (Köy Enstitüleri’ni kapatan Milli Eğitim Bakanı) çağırıyor, o bir milletvekili daha ama karşı bu harekete, bu enstitüler hareketine. Hakkı Tonguç Bey’i de (Köy Enstitüleri’nin kurucusu, kuramcısı ve uygulayıcısı) çağırıyor. Tren kalkıyor, Köy Enstitüleri’nin bulunduğu yerlerde duruluyor. İsmet Paşa, boyuna dönüyor Sirer’e:

    -Nasıl buldunuz Reşat Bey! diyor. O da:

    -Çok iyi Paşam, çok iyi Paşam! gibi sözlerle karşılık veriyor.

    Şimdi efendim, tren kalkmış. Küçük bir istasyonda köylüler durmuşlar, ‘Paşa’yı görmek istiyoruz’ demişler. Paşa da inmiş, köylülerle konuşuyor. Olayı Hakkı Bey’in kendisinden dinledim, diyor ki:’Trenin öbür tarafına da biz bindik. Reşat Şemsettin yanımdaydı. Şimdi size beni çok üzen hikâyeyi anlatacağım. Reşat Şemsettin Sirer, ne diyor biliyor musunuz? ‘Hakkı Bey, bu köylü çocuklarını neden okutmak istiyorsun?’ diyor. Hakkı Bey demiş ki:

    -Ne demek? Nasıl okutmayabiliriz? Elbette okutacağız!

    Reşat Şemsettin’in yanıtı şu olmuş:

    -Okusunlar da gelip bizi öldürsünler mi istiyorsun!”(3)

  • “…Dinleyici konuşmacıları arasında Sabri Tığlı adlı bir genç vardı.

Kendisinin UNESCO’da çalıştığını ve bu kuruluşun onu Hindistan, Siyam gibi Güney Asya ülkelerinde görevlendirdiğini, özellikle Hindistan’da kırsal kesime eleman yetiştiren, şehirlerin uzağında kırsal kesimlerde kurulmuş meslek okulları gördüğünü söyler. Yetkililer bu okulları kendilerine UNESCO’nun önerdiğini, onların da bu sistemi Türkiye’deki Köy Enstitüleri örneğinden esinlenerek önerdiklerini söylerler. Sabri Tığlı; bu bilgileri aldığında önce çok onur duyduğunu, sonra da çok utandığını sözlerine ekler. Sabri Tığlı daha sonra Türkiye’ye döner, Köy Enstitüleri hakkında ne bulursa lehte-aleyhte hepsini okur, inceler. Özellikle atılan çamurların bir tanesi dışında hepsinin yanıtını bulur. Yalnız fanatik sağın ‘CHP, Türkiye’ye komünizmi getirmek için Köy Enstitüleri‘ni kurdu. Oralardan yetişecek elemanlar köylere gidecekler, köyleri hazırlayacaklar, komünizmi ilan ettiği zaman köylüden hiç tepki gelmeyecek’ şeklindeki tezinin yanıtlarını bulamaz ama bu soru sürekli olarak kafasını kurcalamaktadır. Ankara’ya gelişinde Vanlı bir ağa ile tanışır. Bu ağa, Kinyas Kartal’dır. Tığlı, Ağa ile birçok konuyu tartışır. Sonunda Ağa’ya ‘Ağa’ der; ‘Sen bilirsin, CHP Türkiye’ye komünizmi getirmek için mi Köy Enstitüleri‘ni kurmuştur?’ Moskova Harp Akademisi’ni bitirdiği bilinen Kinyas Kartal’ın yanıtı şöyle olur:

   -Yok canım, onlar benim kadar komünizmi bilmezler. Bak ben sana işin aslını anlatayım. Benim köylerimin işlerini ilçe merkezlerinde, il merkezlerinde benim adamlarım yapar. Benim köylülerim devlet kapısını bilmezler, askere mektubu benim adamlarım yazar, gelen mektupları benim adamlarım okur. Muhtarın kararlarını benim adamlarım yazar. Doğum ve ölüm kağıtlarını benim adamlarım doldurur ve ücretlerini de alırlar. Bu işler böyle sürerken benim köylerden ikisine Malatya-Akçadağ Köy Enstitüsü çıkışlı iki öğretmen geldi. Altı ay sonra bu köyler bana biat etmekten çıktılar. Biz Doğulu ağalar oturduk, düşündük. Eğer bu Köy Enstitüleri on yıl daha devam ederse Doğu’daki ağalık ölecek. Diyeceksin ki sen köylülerin uyanmasını istemez misin? İsterim istemesine ama ben sağlığımda ağalığımın öldüğünü görmek istemiyorum. İşte bunun üzerine biz Doğulu ağalar, Demokrat Parti ile pazarlık yaptık:’Köy Enstitülerini kapatmaya söz verirseniz oyumuzu size vereceğiz’ dedik. Söz verdiler, oyumuzu verdik, onlar da sözlerini tuttular, Köy Enstitülerini kapattılar.”(4)

 

Kaynakça

1-Engin Tonguç, Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç, Ant Yayınları, Nisan-1970, İstanbul.

2-Öksüz Yamalığı Köy Enstitüleri, Mustafa Ekmekçi, Çağdaş Yayınları, Aralık-1996, İstanbul, s. 16.

3-a.g.k., s. 211-212.

4-Bozkırdan Doğan Uygarlık KÖY ENSTİTÜLERİ “Antigone’den Mızraklı İlmihal’e”, Yalçın Kaya, Cilt: 1, Kendi Yayını, 1. Baskı, İstanbul-2001, s.478-479. (Dursun Kut, “Kinyas Ağa Köy Enstitülerini Nasıl Kapattı?” başlıklı makale, Cumhuriyet Gazetesi, 20 Temmuz 1996.)

 

Köy Enstitülerini Yıkan Siyasi Görüş-1