KİTAP KULÜBÜ KÖŞESİ

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bu haftaki kitap ve yazar: Körlük – Jose Saramago.

Hep yakınırız ya, kitap okumuyoruz diye; işte size kitap okumak için iyi bir fırsat sunuyoruz. Bundan böyle cumartesi günleri, hem kitap okumayı teşvik etmek hem de okuduğumuz kitapları yorumlamak ve tartışmak amacıyla sizlerle birlikte olacağız. Amaç, her iki haftada bir yeni bir kitabı ele almak; ele aldığımız kitabı derinlemesine irdelemek; siz değerli okurlarımızın eklemek istediklerini köşemizde paylaşmak. Umarım amacımıza ulaşırız ve size bir faydamız olur.

Köşemizde ele alacağımız ve okuyacağımız ilk kitap, Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago’nun Körlük adlı kitabı. Bazı kitaplar vardır, konusu ve kurgusuyla kendinden sonra gelen kitaplara ilham kaynağı olur ya, Körlük kitabı da aynen öyle bir kitap. Gerçekten çok etkileyici bir kitap. Ayrıca kendine has ve oldukça orijinal bir konusu var.

Körlük kitabı, Franz Kafka’nın dediği gibi; “Üzerinize bir felaket gibi çöken kitaplar gerek. Bir kitap, içinizdeki donmuş değerleri parçalayacak bir balta olmalıdır. İnsanı ısıran ve sokan kitaplar okumalıyız. Okuduğumuz kitap, bir yumruk indirerek bizi uyandırmıyorsa ne işe yarar!” türünden bir kitap.

Bir solukta okuyacağınız tam bir başyapıta başlayacağız. Işık yokluğundan değil de ışık çokluğundan kaynaklanan bir körlük nedeniyle aniden kör olan insanların hayatta kalma mücadelesi. Dokunmakla bulaşan, insandan insana geçen beyaz bir körlük.

Kitabı okurken ilk başta tamamen fiziksel bir körlükten bahsedildiği aklınıza gelebilir ancak körlük metaforu -gerçek anlamının dışında içerisinde başka anlamlar da barındıran, eğretileme- altında sistem eleştirisi de kitapta çok güzel işlenmiş. Görmemekten kaynaklanan değil de adeta bakmak ama görememek ima ediliyor sanki. Beklenmedik bir felaket karşısında toplumun nasıl çöktüğüne, bencilleştiğine ve değer yargılarını nasıl yitirdiğine şahit oluyorsunuz.

Aslında günümüzde de birçok şeyi görüp görmemezlikten geliyoruz. Şiddet, cinayet, ahlaki çöküntü ve bunlar gibi birçok şey etrafımızı çevrelemiş durumda ancak hiçbiri bize normal değilmiş gibi gelmiyor. İnsanlar, yeni duruma çok hızlı bir şekilde adapte oluyor. Bu gibi şeylerle karşılaşmadığımız için, böyle şeyleri görmediğimiz için sanki dünyada bu ve bunun gibi şeyler hiç olmuyor. Görmek için bakmak gerektiğini unutuyoruz. Bakıyoruz ama görmüyoruz. Gözlerimizi kapatmadan bakıp da görmemek, beyaz körlüğün ta kendisi.

Kitapta şiddet ve cinsellik fazlasıyla yer alıyor. Bazı sayfaları okurken mideniz bulanabilir. Normalde kendisinden hiçbir şiddet beklemeyeceğiniz kişileri şiddete götüren koşulları görünce hayatta her şeyin mümkün olduğunu anlayacaksınız.

Kitapta karakterler, isimleri ile değil de lakapları ile anılıyor. Bu özelliğiyle roman, diğer romanlardan ayrılıyor. Kitapta Ahmet, Mehmet diye kişi isimleri yok. Onun yerine ilk kör, doktor, doktorun karısı, şaşı çocuk gibi lakaplar yer alıyor. Yazar, virgül ve nokta dışında hiçbir noktalama işareti kullanmamış. Bir roman gibi değil, arka planını anlayarak okumak gerekir.

Bir sonraki hafta yorum ve değerlendirmelerinizi [email protected] e-posta adresine gönderirseniz isminizle birlikte gazetedeki köşemizde paylaşacağız. Hoşçakalın.

KİTAP KULÜBÜ KÖŞESİ