Kaz Dağları hayattır

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sevgili okuyucularım,

Bu hafta sizinle internetten bulduğum bir öyküyü paylaşacağım. Belki çoğunuz okumuş olabilirsiniz. Son yıllarda ülkemizin doğası, değişik bölgelerde talan edilmektedir. Kaz Dağları, bunun en açık örneğidir. Bozdağlar da böyle bir tehdit altındadır. Şu an geçmiş gibi görünse de ilerideki günlerde altın avcıları yeniden harekete geçebilirler. Her an uyanık olmak ve doğamıza sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Öyküyü okuduktan sonra doğa tahribine karşı yeniden bir duruş belirleyeceğinizi umuyorum.

Sevgi, saygı ve mutluluklar.

***

“Hastamızın durumu nasıl?” diye sordu eşi. Doktor, omuzlarını kaldırdı: “Bu gün tekrar kemoterapi yapacağız”, hemşireye dönerek “Hastayı hazırlayın” dedi.

Kadın, hastanın yanına oturdu. Sağ elini avuçlarına aldı, dudaklarına götürdü, öptü. Hasta; zorlukla gözlerini araladı, ümitsiz bir bakışla eşine baktı. Kadın, gözyaşlarını saklamak için eşinin elini uzun uzun öptü, “İyi olacaksın, merak etme. Gerekirse bütün varlığımızı harcarız” dedi.

Sedye geldi, hastayı aldılar. Kadın, ümitsizce yatağa oturdu. Sekiz aydan beri bu hastalık, hayatlarını zehir etmişti. Eşi Çetin Çelik, bir maden şirketinin CEO’suydu. Kanadalı bir şirketle Kaz Dağları’nda altın aramak için çok çalışmıştı. Sonunda başarılı da olmuştu. Bütün engellemelere, halkın tepkisine rağmen kendisinin üstün gayretleri ve de siyasi ilişkileri sonucu aramayı yapmışlar ve iki yıl önce de aramayı bitirmişlerdi. Başarılı bir çalışma olmuş, epey bir para kazanmışlardı ama şu illet hastalık, gelip yakalarına yapışmıştı. Kazançlarının sefasını sürememişlerdi. Sadece ortaklık yaptıkları firma onları Kanada’ya davet etmiş, bir ay tatil yapmışlardı. Kanada’nın yeşilliğine hayran olmuşlardı.

Sekiz ay önce halsizlik hissetmeye başladı. Nefes alma zorlukları yaşıyordu. Parası vardı. En iyi hastanelere, en iyi doktorlara gitmesine rağmen şifa bulamamıştı. Avuç dolusu para harcamışlardı ama nafile. Artık hastaneden bile çıkamaz olmuştu. Kanser dediler, kemoterapi yaptılar yok yok! Bir türlü şifa bulamıyordu. İki gün sonra Çetin Çelik’i evine gönderdiler. Eşi, doktorların Çetin’den ümidi kestiklerini hissetti. Çaresizce evlerine döndüler.

Komşuları geçmiş olsuna geliyorlardı. Herkes akıl veriyordu. Birisi Küba’ya gitmelerini önerdi. Bir telefon numarası verdi, görüşmelerini söyledi. Telefon, Küba’ya ait bir telefondu. Aradılar, telefondaki kişi tahlillerini istedi. Gönderdiler, 14 gün sonra cevap geldi. Telefondaki kişi, sadece Kaz Dağları’nda yetişen beş bitkinin tarif edeceği şekilde ambalajlanarak getirdikleri takdirde kesin tedavi edeceklerini söylüyordu. Bitkilerin yöre isimleri ile Latince isimlerini yazdırdı. Birincisi Latincesi Sideritis Trojana Ehrend olan Sarıkız çayı, ikincisi Latincesi Allium Kantrionum olan yabani sarımsak, üçüncüsü Latincesi Equi-Trojani olan Kaz Dağı köknarının taze kozalağı, dördüncüsü Latincesi Astrapolus Membronaccus olan geven otu, beşincisi de Latincesi Sxifroga Paniculata olan taşkıran otu idi. Bu bitkilerin mutlaka Kaz Dağları’ndan toplanması söylüyordu. Yanlışlık olmasın diye resimlerini de göndermişti. Hemen Kaz Dağları’na adamlar gönderdiler. Çetin Çelik; Küba’dan gelen haberle çok ümitlenmiş, morali de düzelmişti. Sabırsızlıkla Kaz Dağları’na gönderdikleri adamlarını bekliyorlardı. Sekiz gün sonra adamlar geldi. Çetin Çelik “Buldunuz mu?” diye sabırsızlıkla sordu. Üçünü bulduklarını ama ikisinin maden arama yapılan yerde yetiştiğini. maden arama esnasında bu bitkilerin tamamen yok edilmiş olduğunu söylediler. “Artık taşkıran otu ile geven otunu bulmak imkansız” dediler. “Zaten bunlar, çok yıllık yani uzun yıllarda yetişen bitkilermiş” dediler. Çetin Çelik, adeta yıkıldı. Altın ararken halkın tepkisi gözlerinin önüne geldi. Pankartları görür gibi oldu. “Kaz Dağları Hayattır” diye yazıyordu

“Ölüm istemiyoruz” diyen pankartlar vardı! Vardı! Vardı! Ama hiç dinlememişlerdi. İşte kendisinin hayatı bitiyordu. Ölüm, “Geliyorum” diyordu.

Çıkardıkları tonlarca altının hayat karşısında birer tutam geven otu ile taşkıran otu kadar değeri yoktu.

İsmail Ören

*

Kanadalı Alamos Gold firması;

563 milyon liralık yatırım yapmış ,865 milyon liralık TEŞVİK almış.

2400 ton, 4 milyar dolar civarında ALTIN çıkartacak, %4’ünü yani yaklaşık 160 milyon dolarlık kısmını devlete pay olarak verecek.

Kalanını cebe atıp gidecek.

Böyle bir ticarete kendi ülkesinin bayrağının sembolü akçaağaç yaprağı olan,”AĞAÇ DEVLETTİR” diyen, ekolojik dengeyi bozacak diye sivrisinekleri ilaçlamayan KANADALILAR bile hayır diyemez.

Suç, kendi ülkesine böyle bir kötülüğü yapanlardadır.

Kaz Dağları hayattır