Kadınlar, öldürülmek istemiyor özgür ve mutlu yaşamak istiyor

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsanoğlu, kadın ve erkek iki cinsten meydana gelmiştir. Uzman doktorlar, her ne kadar cinsiyet tespitinin yapılmadığını söylese de doğamız, kadın ve erkeği neredeyse az bir farkla %50 oranında, eşit sayıda meydana getirmiştir.

Doğa; denge, düzen, verimlilik açısından insanoğlundan desteğini esirgemez hiç. Ülkemizde kadına şiddet, aile içi şiddet gün geçmiyor ki gündemden hiç düşmüyor. Şiddet, bir günde oluşmuyor. Uzun zaman “Geçer, bir daha yapmaz” umudu taşıyarak sabreden, “Ailem duymasın, üzülürler” diyerek saklayan, “Toplumun önünde küçük düşmeyeyim” diyerek susan kadın, geçen şiddet dolu yıllar sonunda canına tak edince konuşuyor, haklarını ve özgürlüğünü talep edince kıyamet kopuyor.

Şiddet, sadece kadını ezip geçmiyor. Yaşama dair umutları olan, hayalleri olan, sokakta özgürce top koşturup oyun oynayacak çocukları da tır gibi ezip geçiyor. Küçük bedenlerinde ve zihinlerinde yaşamını etkileyen travmalar yaşatılıyor. Şiddeti izleyen, gören çocuklar, şiddet meyillisi olarak yetişiyor. Toplum bozuluyor. Kadınlar; kendi bedenleri için, kendi yaşamları için söyleyecek sözleri olduğunda babaları, erkek kardeşleri, eşleri, üzerinde hala hak iddia eden eski eşleri tarafından fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddete uğruyorlar. Kırıkkale’de eski eşi tarafından çocuğunun gözü önünde katledilen Emine Bulut gibi.

Sayılara bakacak olursak günde üç kadın, 2008-2019 yılları arasında 2717 kadın, töre vb. sebeplerle erkek şiddetinden dolayı yaşamını kaybetmiştir. Trafik kazalarının çözümlerini araştırıyoruz da kadın cinayetlerine yüzeysel çözümler üretiyoruz. Hep kadınlar özveride bulunmak zorunda kalıyor. Sığınma evlerine yerleştirilmesi, erkekten kaçırılması gibi çözümler üretiyoruz.

Güzel çözümler tabii ki ama biraz erkeklere yönelsek. Bu öfkeli topluma, gençlere, erkeklere öfkelerini tutmalarını nasıl öğretsek, nasıl eğitsek? MEB müfredatlarına programlar koysak, öfke kontrol seminerleri yapsak. Ortak akılla çözümlere yönelmeliyiz. MEB müfredatından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusunda etkinlik yapmak kaldırıldı. Zihniyet çok önemli. Çocukları küçük yaşta birbirinden ayırırsanız iki cinsin, gencin uyumu zor olacaktır. Eşit yurttaşlık haklarını kadınlara tanımalıyız.

Görsel medyadan, yayınlardan şiddeti çıkaralım. Oyuncaklardan şiddet içeren nüveleri çıkaralım. Afişler asmalı, caydırıcı çalışmalar yapmalıyız. Toplum olarak bir seferberlik yapmalıyız. Tüm bu çözümler, sosyal çözüm önerileri tabii ki. Kanunlarımız var.

Devlet eliyle hazırlanmış Anayasamız var. 6284 Sayılı Şiddeti Önleme Yasamız var. İstanbul Sözleşmesi var. Kadına yönelik şiddet, ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi var.

Kadına şiddet konusunda bağlayıcılığı olan ilk uluslararası sözleşme, İstanbul Sözleşmesi‘dir. 2011’de imzaya açılan, Türkiye’nin de imza attığı sözleşme, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Psikolojik şiddet, ısrarlı takip, zorla küçük yaştaki evlilikler, kadın sünneti, kısırlaştırma, taciz, tecavüz konularında kadına yönelik tüm şiddeti içine almaktadır.

Bu Uluslararası İstanbul Sözleşmesi ile devlet, kendi adına hareket eden görevlilerin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorundadır.

Devletin sorumluluğu, şiddetin gerçekleştiren ile sınırlı değildir. İster kadının sevgilisi, isterse koca, baba, patron olsun, kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi devlete aittir. Bu yükümlülükler yerine getirilmediği takdirde şiddetin sorumlusu, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ çerçevesinde DEVLET olacaktır.

Maalesef devlet; şiddetin tırmandığı, geminin azıya aldığı günlerde İSTANBUL SÖZLEŞMESİ‘Nİ kaldırmak, uygulamamak için uğraşı vermektedir. Şiddet gören kadının ardından erkeğe iyi hal indirimi uygulanmakta, bir günlük kravat takıp gelen erkeğe hak ettiği cezalar verilmeden salıverilmekte, “Tahrik etti”, “Erkekliğime söz etti” gibi haksız tahrik indirimi yolları öğretilmekte, kadın da yaşadığı korkunç sıkıntılarla baş başa bırakılmaktadır. Kadının ruhsal yapısı bozulmakta, korku içinde zaman geçirmektedir. Bu maneviyat bozukluğu içinde yetiştireceği “Yarının güvencesi” dediğimiz çocuklar, topluma yararlı yetişmeyecektir. Şiddete meyilli gençlere zemin hazırlamak olacaktır. Kadın cinayetleri bahane edilerek idam konusu gündeme getirilmektedir. Kadın cinayetleri ve çocuk istismarının önlenmesinin yolu, kadın katillerini ve çocuk istismarcılarını idam etmek değil, hali hazırda var olan kanunları ve İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayarak şiddeti ve istismarı önleyici politikalar üretmektir.

Bir kadını öldürmenin geçerli hiçbir sebebi olamaz. Allah’ın verdiği canı ancak ALLAH almalıdır. Cezalar uygulanmadığı için kardeş, ablasını bıçakla Adana’da öldürdü. Her gün bu ve buna benzer haberler izlemekteyiz.

Sağlıklı toplum için ev içi şiddet ve her türlü şiddete karşı mevcut kanunların, Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını gereklidir. Devletlerin Avrupalı , Türkiyeli bütün kadınlara verdiği şiddeti önleme, şiddetten koruma sözleri tutulsun. İstanbul Sözleşmesi yaşama geçirilsin. İSTANBUL SÖZLEŞMESİ hayat kurtarır.

Kadınlar, öldürülmek istemiyor özgür ve mutlu yaşamak istiyor