Günlerimiz…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Zülfü Livaneli’nin Günlerimiz adlı şarkısında şöyle bir dörtlük vardır:

“Çözülen bir yün yumağı / Akıp giden günlerimiz / Mezar taşlarından suskun / Sessiz sitemsiz savrulan yapraklar gibi”

Başka bir dörtlükte de şu dizeler vardır: “Bir kitaba başlar gibi / Koşarken yavaşlar gibi / Ölen arkadaşlar gibi / Sessiz sitemsiz”

Kimi arkadaşlar bazen “Ödemişçe dergisi vardı, neden artık çıkmıyor?” diye soruyorlar.

Ben de onlara espri ile karışık diyorum ki: “Yazı vardı da biz mi yayınlamadık!”

Yazı yazanlar bir bir kayboluyor. Bir Vedat hocamız vardı: Vedat Öztürk.

Aslen felsefe öğretmeni olmakla birlikte sonradan hukuk fakültesini bitirerek avukat olmuştu. Türkiye’deki liselerde okutulan ilk felsefe kitabının da yazarıdır kendisi. Amansız hastalık ile kıyasıya mücadele etti ama nefesi bir yere kadar yetti.

Sonra Mustafa Erdal… Küçük Menderes Gazetesi’nin başyazarı. Eskiye özlem dolu yazıları, ilgi ile okunurdu. Yazılarıyla eski Ödemiş’in cadde ve sokaklarını adım adım dolaşır, göçüp giden renkli simalara rahmetler gönderirdi.

Ardından Ömer Akşahan.

Harman ve Ödemişçe’ye yazı vermezdi ama onun da kendine göre Tmolos’u vardı. Bulur buluşturur, matbaada bilgisayar başında saatlerini geçirir, onları poşet içine koyup kargoya verir, kalanları da bisikleti ile tek tek okurlarına ulaştırırdı.

Behiç Galip…

Herkes ona “Ödemiş’in yürüyen tarihçisi” derdi.

Bir gün telefon edip “Hocam, bir soru soracağım, tek kelimelik yanıt istiyorum ve acil” dediğimde parantezin içinde parantezler açarak o geniş tarih bilgisini önüme sermişti. Bitince telefonumun saatine bakmıştım: 29 dakika!

“Yavrum, bak sen benim hem öğrencim hem de arkadaşımın oğlusun. Annen de eşimin sınıf arkadaşı. Kitaplarımdan istediğin bölümü sorgusuz sualsiz kullanabilirsin. Sadece kaynak belirtirsen sevinirim” derdi.

Ve son olarak Rahim Gür. Aslen Niğdeli idi. Yıllarca Ödemiş’in Ocaklı köyünde öğretmenlik yaptıktan sonra emekli olmuştu. Aklı fikri kitaplarda idi. Bir yere girdiğinde gözleri kitaplık arar ve raflardaki kitaplarla ilgilenirdi. Küçük Menderes’te ‘Kitap Kurdu’ başlığı ile yüzlerce kitap tanıtımı yapmıştı. Tek bir konuda anlaşamazdık: Ben yaşayan dili, o ‘öz’ Türkçeyi kullanmayı severdi. Öz Türkçe dediysem eleştirdiğim nokta, Türkçe köklerden türetilen yeni sözcüklerdi. “Hocam, rica ediyorum anlaşılan Türkçeyi kullanalım, derdimiz anlaşılmak” desem de o bildiğini okurdu.

Salgın döneminde hayatını kaybeden değerlerimizin cenaze törenlerine bile katılamadık. Bir bir kopup gittiler ve arkalarından sadece bakar olduk.

Şimdi artan onca maliyete rağmen dergi çıkarmaya kalksak kimden yazı isteyeceğiz.

Yılardır onca dergiyi derleyip toparlamaya ve okuyucu ile buluşturmaya çalıştım. Hiçbirini ‘daha çok reklam toplayıp cebimizi dolduralım’ anlayışı ile yapmadık. “Maliyeti kurtaralım yeter!” dedik.

Başka yazarlarımız yok mu? Elbette var ama azalıyoruz…

Günlerimiz…  Ağıt gibidir. Leman Sam gibi başka sanatçılar da söylediler ama altta linkini verdim, Tülay German ile Zülfü Livaneli ikilisinden dinlemenizi öneririm.

“Akıp giden günlerimiz / Cenaze törenlerinde sessiz sitemsiz / Savrulan yapraklar gibi / Akıp giden günlerimiz / Cenaze törenlerinde sessiz sitemsiz”

Gece yarısı yazdım; biraz hüzün oldu…

https://www.youtube.com/watch?v=NeeMctBokG8

Günlerimiz…