Geçmişte doğum olayı ve ilginç adetler

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Antik dünyada doğumun bugün olduğundan çok daha tehlikeli bir olay olduğu bir gerçek. Ağrı kesici çok azdı, enfeksiyon ve temel hijyen konusunda da çok az bilgi vardı. Hal böyle olunca insanlar, çaresizce batıl inançlara sarılmaktaydılar. Eski Yunan’da M.Ö. 400’lü yıllarda doğumun başlamasıyla birlikte ebeler çağrılır ve doğum yapan anne, bir yatağa yatırılırdı. Doğum yapan kişinin yakınları, odada düğüm bulunmadığından emin olmak için her yeri kontrol ederdi çünkü Eski Yunanlılar; düğümlerin kötü güçlere sahip olduğuna, uğursuzluk getirip doğumu önleyebileceğine veya geciktirebileceğine inanıyordu.

Doğumun zorluğundan korkulduğu için tarihin her döneminde kadınlar doğum yaparken çeşitli tılsım, büyü, dua, adak gibi şeylerden ve tanrıçalardan yardım ummuşlardı. 19. yüzyıla kadar birçok toplumda akik, mercan, safir, zümrüt, kehribar ve inci gibi değerli ya da yarı değerli taşlar; ayrıca muskalar doğumu kolaylaştırmak için kullanıldı. Bunlardan başka Eski Roma’da, Filistin’de, Almanya, Danimarka ve Anadolu’da ipek, keten, yılan, fok derisi, gümüş ve altından yapılan doğum kuşakları; çok doğuran kadında karın duvarına destek olmak, bebeğin küçük olmasını sağlamak ve böylece doğumu kolaylaştırmak amacı ile kullanılmıştı.

Orta Çağ’da Hristiyanlar arasında yaygın olan bir gelenek vardı. Kadınların doğum sırasında acı çekmesi gerekiyordu. Bu nedenle ağrı kesici almaları uygun görülmezdi çünkü ilk kadın olan Havva, hamileliği ve doğumu ilk deneyimleyen kişiydi ve yasak elmayı yediği için cennetten kovulmuş, ayrıca doğum sancısı ile cezalandırılmıştı. Bu sebeple bütün kadınların da Havva gibi tanrının kendilerine emrettiği o acıyı çekmek zorunda olduğu düşünülüyordu. Yardım isteyip ağrı kesici almak, ilahi görevi küçümsemek sayılırdı. 1500’lü yılların sonlarında ikiz bebeklerinin doğumu sırasında çok acı çeken Eufame Maclayne adlı İskoçyalı bir kadın, acısını dindirmek amacıyla ağrı kesici bitkisel bir karışım istediği için doğumdan sonra kazığa bağlanarak yakılmıştı. Özellikle Avrupa’da doğum için ağrı kesici kullanılmaması adeti, Kraliçe Viktorya’nın doğum sırasında acısını hafifletmek için doktorundan kloroform istemesi olayına kadar katı bir şekilde devam etti.

Doğum işi, çok eski çağlardan beri kadınlara özgü bir olay olarak kabul edilirdi. Bu nedenle erkek doktorlar, kesinlikle bir doğuma yardım edemezlerdi. Doğumda anne adayına sadece kadın akrabaları ve ebeler eşlik ederlerdi. Öyle ki 1522’de bir Alman bir doktor olan Wert, doğum olayına tanık olmak için kadın gibi giyinip doğum odasına gizlice girerken yakalandı ve bu cüreti nedeniyle ölüme mahkum edildi. 1800’lü yıllara kadar erkekler, bu şekilde doğum yapanlardan uzak tutuldu. Bazı toplumlarda dini inançlardan dolayı doktor da olsa erkeklerin bir kadına sokulması, doğum gibi özel bir anda ona bakması uzun yıllar daha mümkün olmadı.

Doğum olayı için her ülkede her toplumda değişik uygulamalar mevcuttu. Örneğin İngiltere’de kraliçe ya da daha yüksek sınıflara mensup asil kadınlar, doğumdan önce bir süreliğine kendilerini dünyadan izole ederlerdi. Bunun için önce kiliseye gider, burada kendisine doğumdan önce kutsanması için bir ayin düzenlenirdi. Burada din adamları, doğum yapacak kadın ve bebeği için dualar okuduktan sonra kraliçe ya da soylu kadın, kendisi için özel olarak hazırlanmış odaya giderdi. Oda, rahim ortamını yansıtacak bir şekilde sessiz, sıcak ve karanlıktı. Geçmiş dönemlerde şimdiki tıbbi imkanlar ve steril ortamlar olmadığı için doğum esnasında ya da hemen sonrasında ölümler sıkça görülürdü. Doğum öncesi ve esnasında çok ağrı çekildiği için bu acı verici süreç kadınları korkutuyordu. Böyle zorlu bir zamanda inanç, insanları rahatlatmada oldukça önemliydi. Doğum yapacak kadına manevi destek sağlamak amacıyla odada dini objeler de bulundurulurdu. Bu özel odada anne adayı; doğum yapana kadar yatıyor, kendisine yanında bulunan yardımcı kadınlar hizmet ediyordu. Odaya bir erkeğin girmesi yasaktı.

Geçmişte doğum olayı ve ilginç adetler