Fırsatçılık, gayri ahlaki midir?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Malum, geçtiğimiz günlerde Devlet Hastanemiz açılarak vatandaşımızın hizmetine sunuldu. Daha açılmadan etrafında oluşan sağlık ekonomisine bağlı rant kapısı, haliyle vatandaşlarımızın gözünden kaçmıyor. Özellikle şehir merkezini terk ederek yeni hastanenin yamacına yanaşan eczaneler, medikalciler, doktor muayeneleri, kaba tabirle sağlık üzerine çalışan bir network oluşturdu. Haliyle bu network topluluğunun içine girmeye çalışan restoran, market ve benzeri ek hizmetleri de göz ardı etmemek gerekir. Apartmanların zemin katlarını yıkarak dükkana çeviren açıkgöz ev sahiplerini de unutmamak gerekir. Yani kısaca her türlü eleştirel bakış açısına karşı mevcut alanda sağlık ekonomisi çoktan oluştu ve hızla genişlemeye devam edecek.

Şimdiden ekseni değişen şehrin geleceğe dair öngörüleri, halk arasında hararetli bir şekilde konuşulur oldu. Aslında bu ekonomik gelişimler, kentsel dönüşüm yasasıyla yüzüne dahi bakılmayan Türkmen ve Bengisu’yu nasıl bir değişime soktuysa yıllardır beklenen yeni hastane de bunu sağlamıştır. Nüfusumuz artıyor. Nüfusumuz arttıkça ihtiyaçlarımız ve buna bağlı ürün gereksinimlerimiz çoğalıyor. Bu da adına rant dediğimiz kazanç döngüsünü oluşturuyor. Haliyle birileri kazanıyor, birileri kaybediyor.

Diğer yandan dünyanın her kentinde ekonomik girdi ve faaliyetleri o yörenin coğrafi yapısı belirler. Örneğin gıda ihtiyacı, yeryüzünde var olmanın vazgeçilemez şartıdır. Yaşadığınız alanda gıda üzerine kurulu bir ekonominiz yoksa satın almak zorunda kalır ve alım gücünüzü başka yollardan elde etmek zorunda kalırsınız. Bu da mevcut ekonomi yapınızı belirler.

Kentimiz, sanayi üretiminden bağımsız olarak tarımsal faaliyetler üzerine bir girdi elde etmektedir. Aç kaldığımızı söyleyemeyiz ama kazandığımızı da iddia edemeyiz. Yüksek kazançları üretim üzerinden değil, atalarımızdan kalma araziler üzerinden oluşan satış politikasından elde etmekteyiz. Bu durum, bankalarında trilyonları bulunduran bir kesimi oluştururken diğer yandan nohut oda bakla sofa yaşayan bir kesimi oluşturmuş durumda. Özellikle esnaf kardeşlerimiz, piyasanın durağan yapısından sürekli yakınmakta. Haklılar da. Ama kendimize şunu sormalıyız: Uzun vadelerle elde edilen gelirler, piyasayı ne kadar hareketli kılar?

365 gün üzerine kurulu bir ekonomi yapımız yok. Kırsal alanın dışında çalışan sayımız, ne yazık ki çok az. Yani gün be gün çoğalan nüfusumuzu refah altında yaşatabilecek ekonomik girdi gücüne sahip değiliz. Organize sanayi bölgemizi oluşturarak dış yatırımı çekmeye çalışıyoruz. Fakat bu tür sanayi hamleleri, çok uzun vadede sonuca ulaşan planlamalar. Kısa vadede dışarıdaki paranın girdisi için geniş kitleyi barındıran üniversite ve turizm hamlesini yapmak zorundayız. Bu anlamda da hem siyasi hem de odalarımız vasıtasıyla sonuç odaklı projeler üretmeliyiz.

Kısa bir örnekle yazımı sonlandırayım. Biliyorsunuz, artık doğalgaz günlük yaşamımıza çoktan girdi. Ve bu konuda etkin kuruluş İzmirgaz. Bazı mahallelerimize doğalgaz taşınması yapılmadı. Bunun sebebi, mevcut talebin rakamlarla sabit olmaması. Yani şu anda mahallesinde doğalgaz olmasına karşın bağlatmayan 8000 abone bulunmakta. Tabii bu durum, yine ekonomik bütçeyle ilgili. Kiminin gücü var ya da yok. Fakat bu durum, İzmirgaz’ın parametrelerine göre yeni bir yatırım konusunda düşündürüyor. 8000 abone açığınız varken niçin bir o kadar daha abone için yatırım yapılsın ki. Çünkü İzmirgaz, kendi bütçesiyle hareket eden bir kurum. Yani yatırımlarını ihale usulüne göre şekillendiriyor. Hizmet gelmesi konusunda halkımız, sonuna değin haklı fakat İzmirgaz da yatırım noktasında haklı.

Fırsatçılık, gayri ahlaki midir?