Demokratik üniversite

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üniversitelerimiz, anayasamızın 130 maddesine göre çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacıyla kurulmuş, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip kurumlardır.

Üniversitelerin amaçlanan hedefler doğrultusunda hizmet verebilmeleri için ekonomik, bilimsel ve akademik alanlarda özerk ve özgür olmaları gerekmektedir. Avrupa’da ve tüm demokratik ülkelerde uygulama böyledir.  Özerklik, bilimsel ve ekonomik alanda olduğu gibi idari alanda da gereklidir.

Üniversite özerkliğine ilk darbe, 12 Eylül 1980 ihtilal hükümetince vurulmuştur. Yüksek Öğrenim Kanunu  (YÖK) adı verilen bir kanunla üniversitelerin idari, mali ve bilimsel özerkliği büyük oranda yok edilmiş, yükseköğretim kurumları baskı ve kontrol altına alınmak istenmiştir. O yıllardan beri ne yazık ki üniversitelerimizde hiçbir alanda yeterli bilimsel çalışma yapılamamakta, uluslararası ortamda üniversitelerimizin adı duyulmamaktadır.

Eskiden üniversite rektörleri, üniversite öğretim üyeleri ve öğrencilerin katılımı ile seçimle belirlenir, seçim sonunda en çok oyu alan üç isim cumhurbaşkanına bildirilir, cumhurbaşkanı da üç kişiden birini rektör olarak atardı. “YÖK’ü kaldıracağım” diye iktidara gelen bugünkü yönetim, kanun hükmünde bir kararname düzenleyerek 2547 sayılı YÖK Kanunu’nda değişiklik yapmış ve rektörlerinin cumhurbaşkanı tarafından atanmasını kararlaştırmıştır. Cumhurbaşkanı, yaptığı yeni düzenlemeye dayanarak beş üniversiteye yeni rektörler atamıştır.

Rektör atanan üniversitelerden biri de Boğaziçi Üniversitesi’dir.  Bu üniversite, her öğrencinin girmeyi ve okumayı arzu ettiği başarılı bir üniversitemizdir. Ülke içinde ve dışında çok sayıda başarılı bilim ve devlet insanı yetiştirmiştir. Cumhurbaşkanı, böyle bir üniversiteye rektör olarak bir siyasi partinin her kademesinde çalışmış, belediye başkanlığına ve milletvekilliğine aday olmuş, parti kimliği eğitimci kimliğinin önüne geçmiş bir kişiyi, Prof. Dr. Melih Bulu’yu atamıştır. Atanan rektörün kişiliği ve atama şekli, üniversite öğrencileri ve öğretim üyeleri tarafından tepki ile karşılanmıştır. Üniversite önünde toplanan öğrenciler ve öğretim üyeleri, bu atamayı protesto etmişlerdir. Güvenlik güçleri, öğrencilere ve öğretim görevlilerine sert bir şekilde müdahale etmişlerdir. Son olarak da Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili her türlü protesto yasaklanmıştır.

Gelişmelere neresinden bakılırsa bakılsın demokrasiye ve hukuk devletine uygun düşmediği görülmektedir. Üniversiteler, kendi yöneticilerini kendileri belirlemelidirler. Bu, demokratik bir hak ve uygulamadır. Yeri geldiğinde demokrat olduğunu söyleyen ve bununla övünen yöneticiler, bir an önce bu konuya bir çözüm getirmelidirler.

Ayrıca emniyet güçlerinin anayasal haklarını kullanan üniversite öğrenci ve öğretim üyelerine davranışları ve üniversitenin kapısına kelepçe vurmaları da hoş olmamıştır. Hiçbir demokratik toplumda polis tarafından üniversite kapısına kelepçe vurulmaz. Bu uygulama ülkemizin itibarını sarsan, tarihe geçecek bir yanlıştır.

Üniversiteler; toplumun kalkınmasında, çağdaş uygarlık düzeyine erişmesinde çok önemli kurumlardır. Bu kurumların amacına uygun, verimli çalışabilmeleri için yukarıda belirttiğim gibi her alanda özerk ve özgür olmaları gerekmektedir. Aksi halde amaçlanan ve istenen verim alınamaz. Saygılarımla.

Bu yazı gazetemizin 7 Ocak 2021 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Demokratik üniversite