Dehşet verici idam yöntemleri

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Günümüzde asma, kurşuna dizme, gaz odasına koyma, elektrikli sandalyede infaz etme ya da damardan ilaç zerk etme gibi yöntemler, sıkça duyulan idam şekilleridir ancak geçmişte uygulanan bazı idam yöntemleri, bunlardan çok daha acımasızca ve dehşet vericiydi.

M.Ö. 570 yılında acımasız bir yönetici olan Phalaris, Sicilya’da bulunan Agrigentum şehrini ele geçirip hakimiyetini adanın büyük bir kısmına yaydı. Onun döneminden bahsedilince akla gelen en önemli ve korkunç miras pirinç boğaydı. Pirinç, bakıra çinko eklenerek elde edilen sarı renkli bir metaldir. Pirinç dökümcüsü Atinalı Perillos, zalim yönetici Phalaris’e infazlarında kullanması için bir hediye sunmayı düşündü. Pirinçten boğa şeklinde ve boyutunda içi boş bir heykel yaptı. Heykelin yan tarafında bir kapak bulunuyordu. İdam cezasına çarptırılan kişi buradan içeri sokulup kapak kilitleniyor ve boğanın alt kısmında ateş yakılıyordu. Bu yöntemle kişi, boğanın içinde canlı canlı kızarmaya terkediliyordu. Boğanın kafasında bulunan tüpler ve tapalardan oluşan karmaşık bir mekanizma, kurbanın attığı çığlıkları kızgın bir boğanın böğürtüsüne çeviriyordu.

Perillos, eserini tanıttığında Phalaris ondan sesi test etmek için boğanın içine girmesini istedi. Perillos içeri girer girmez Phalaris’in adamları kapağı kapatıp kilitledi. Boğanın altında ateş yakıldı. Perillos içeride çığlık attıkça boğa, aynen söylediği gibi sesler çıkartıyordu. Perillos ölmeden önce Phalaris kapağı açtırdı. Ölümden kurtulan ve icadı için ödüllendirileceğini düşünen mucit, Phalaris’in emriyle bir tepenin başından atılarak idam edildi. 20 yıl kadar sonra Telemachus, Phalaris’i devirip şehri ele geçirdi. Phalaris, kalabalık bir grup tarafından çok beğendiği bu idam makinesinin içine atıldı ve canlı canlı pişirilerek öldürüldü.

Perillos’un dehşet verici icadının Romalılar tarafından ilk Hıristiyanları işkenceyle öldürmek için de kullanıldığı rivayet edilir. Hıristiyan efsanelerinde adı geçen ve Orta Çağ boyunca popüler bir isim olan Aziz Eustace’ın karısının ve çocuklarının İmparator Hadrianus zamanında böyle bir pirinç boğa içinde yakıldığı söylenir. Bu yöntemle infaz edildiği rivayet edilen bir başka kişi, Bergamalı Aziz Antipas’tır. İmparator Domitian’ın emriyle öldürüldüğü iddia edilir. Tarsuslu Aziz Pelegia’nın pirinç boğaya atılması emrini de imparator Diocletianus’un verdiği ifade edilmiştir.

Phalaris boğasından ya da namı diğer pirinç boğadan ilk ve detaylı olarak bahseden yazar, M.Ö. 2 yüzyılda yaşamış olan Suriyeli hiciv yazarı Lucian’dır. Eserinde bu boğayı anlatan bir diğer yazar da Sicilyalı Diodorus’tur.

Tuhaf idam cezalarından bir başka örnek ise Roma döneminde uygulanan “poena cullei” yani Türkçe adıyla “çuval cezası” idi. Babasını, bir ebeveynini ya da yakın akrabasından birini katleden kişileri cezalandırmak için kullanılan oldukça ilginç bir yöntemdi. Bu cezanın infazı için genişçe bir deri torba içerisine elleri ayakları bağlanmış olan mahkumla birlikte bir engerek, bir horoz, bir maymun ve bir de köpek konulup torbanın ağzı sıkıca bağlanırdı. Daha sonra torba nehre atılır, içindekiler ölüme terk edilirdi. Boğulmak üzere olan hayvanların can havli ile birbirlerine ve mahkuma yaptıklarını düşünmek, bunun ne kadar korkunç bir infaz şekli olduğunu ortaya koyar. Bu cezalandırma şekli, bazı zamanlarda terk edilip bazı zamanlarda yeniden hortlayarak Avrupa’da 9. yüzyıl sonlarına kadar uygulandı.

Kaynatarak öldürme, sürecin uzunluğundan dolayı bir mahkuma verilebilecek en korkunç cezalardan biriydi ve Asya’da da Avrupa’da da çok uzun yıllar uygulandı. Bu cezaya çarptırılanlar; su, yağ, balmumu, katran ya da erimiş kurşun dolu bir kazana konarak ölene kadar kaynatılıyorlardı. Ceza, iki şekilde uygulanıyordu. Mahkum, kazana içinde bulunan sıvı soğukken atılıyor ve ölene dek dayanılmaz acılar içinde kıvranıyordu. İkinci yöntem olan mahkumu kazana sıvı tamamen kaynadığında atmak, ölüm daha çabuk gerçekleştiğinden çok daha insaflı bir uygulamaydı.

Roma İmparatoru Neron’un kaynatma cezasını kullanarak yüzlerce Hıristiyan’ı öldürdüğü bildirilse de bu ceza, özellikle Kutsal Roma İmparatorluğu’nda sahte madeni para basan kişileri cezalandırmak için kullanılmasıyla bilinirdi. Kaynatma cezası, İngiltere’de VIII. Henry döneminde de görüldü. 1531’de Henry, Zehirleme Yasası’nı kabul etti. Zehirleme, çok aşağılık bir suçtu ve cezası kaynatılarak infaz edilmekti. Rochester Piskoposu’nu zehirlemeye kalkan aşçısı Richard Roose’u cezalandırmak için bu acımasız yöntem uygulandı. Aşçı, hiçbir sorgulama yapılmadan yargılandı ve vatana ihanetten suçlu bulundu. Yanında hiçbir din adamı bulunmaksızın halka açık bir alanda kazana atıldı ve ölene kadar kaynatıldı. VIII. Henry’den sonra tahta geçen oğlu VI. Edward, 1547’de bu yasayı yürürlükten kaldırdı.

  1. yüzyılda zenginden çalıp fakirlere vermesiyle tanınan Japon kanun kaçağı İshigawa Goemon da kaynatma cezasına maruz kalan talihsiz kişiydi. Başında bulunduğu eşkıya grubuyla beraber varlıklı toprak beylerini, samurayları, din adamlarını ve tüccarları soyarak elde ettiklerini fakir köylülerle paylaşıyordu. Bu nedenle yaşadığı bölgede kahraman haline geldi ancak karısı, Derebeyi Toyotomi Hideyoshi’nin kanlı fetihleri yüzünden ölünce ünlü eşkıya, derebeyinden intikam almaya karar verdi. Derebeyine başarısız bir suikast girişiminde bulunup yakalanan İshigawa, yeni yürümeye başlayan oğluyla beraber kaynatma cezasına çarptırıldı. Halka açık bir şekilde idam edildi. İshigawa’nın oğlu hakkında Japon tarihinde iki rivayet vardır. Birine göre İshigawa, kendi kazanın içinde acı çektiği halde oğlunu başının üzerinde tutup ölümden korumaya çalıştı ve Hideyoshi acıyarak oğlunu bağışladı. Diğerinde ise İshigawa, bir süre başının üzerinde tuttuğu oğlunu ölümünün daha hızlı olması açısından aniden kazanın dibine batırıp çocuk öldükten sonra onu kendi can verene kadar yine başının üzerine kaldırdığı rivayet edilmişti. Böylece ünlü eşkıya, ölürken derebeyinin yönetimine meydan okumuştu.

Acımasız idam yöntemlerinden bir diğeri de Çin’de uygulanan “Ling Chi” adı verilen “yavaş dilimleme” ya da “bin kesik” yöntemiydi. Genellikle vatan hainlerine ya da aile bireylerinden birini öldüren kişilere uygulanırdı. Bu ceza uygulamasında mahkum edilen kişi bir yere bağlanır, vücudunun çeşitli yerlerine keskin bir bıçakla kesikler atılır, bazı uzuvları da kesilirdi. Daha çok acı çekmesi için kurbana bazen uyarıcı ilaçlar verilir ve hemen ölmemesi için mümkün olduğunca hayatta tutulmaya çalışılırdı. Yeterince acı çekip kan kaybından öleceği zaman kurbanın kalbine son bir bıçak darbesi indirilir ya da başı kesilirdi. Bu korkunç idam yöntemi, 1905’te yasaklandı.

Velhasıl burada ancak dördünden bahsedebildiğimiz onlarca acımasız idam şekli, ne yazık ki tarihte binlerce insanın infazı için kullanıldı. Günümüzde bu idam yöntemlerinden bazıları, bize geçmişte yaşananları hatırlatan çeşitli dizi ve filmlere konu olmuştur. Örneğin The Tudors adlı dizinin 2. sezonunun 1. bölümünde Richard Roose’un kaynatılarak idam edilmesi işlenmiştir. 2011 yapımı Immortals (Ölümsüzler) adlı fantastik sinema filminde ise pirinç boğanın kullanıldığı bir sahne yer almaktadır.

Dehşet verici idam yöntemleri