Değerlerimizi kaybetmeyelim

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazen kelimeler, boğazınıza takılır ve beyninizi kemiren pek çok ıstırabın kördüğüm halini almış pek çok sorunun içinizde bir yerde çöreklendiğini fark edersiniz. Genelde bunlar, büyük sıkıntılardır ve yıllar içinde yaşadığımız her olaydan kalmış bu tortular, sebepsiz göz yaşına dönüşür.

Oysa zamanında konuşabilsek; öfkemizi, üzüntümüzü, hayallerimizi kelimelere, çizgilere, renklere dönüştürebilsek bizi hasta eden, yorgun, umutsuz bırakan pek çok sorunu da çözebileceğiz. Kimi zaman kırmamak için, kimi zaman anlaşılmayı beklerken biriktirdiğimiz bu duygular, çoğu zaman bize ve bazen de başkalarına zarar veren bir bomba gibi. Şöyle durup bir kendimi düşünüyorum da çoğu zaman kimseyi kırmamak için kırılmayı seçmişim. Benim kırgın olmam, küsmem, incinmem kimseyi üzmemiş hatta başka yerde doldurduğu çöpünü benim kapımın önünde boşaltmaktan rahatsız olmamışlar. Ben, olgunluk gösterdiğimi zannederken onlar beni ezdiklerini düşünmüşler. Yalan yanlış hikayelerini olgunlukla dinlerken asıl anlatmak istediğini anlamaya veya çözüm bulmaya çalışırken benim aptal olduğumu düşünmüşler. Egolarının tavan yapmasından kaynaklı çok bilmiş cümlelerine inanıyorum zannetmişler. Hatta o yalanlara kendileri bile inanmaya başlamışlar çünkü yalanlarla beslendiklerinin farkına varamamışlar. Belki de yüzüne söylenmeli hemen; doğruluk, dürüstlük bu değil mi? İncitmeyeyim derken incitilen olmayı hak ediyor muyum? Kendime bu haksızlığı yapmalı mıyım? Benim sabır dediğime, benim çare bulma hevesime, sonsuz, sınırsız, karşılıksız sevgi dediğime, benim iyi insan olma derdime aldırış etmeden, sınırlarımı zorlayanlara gerçekten bu kadar tahammül göstermeli miyim? Kaba saba, kendi evrimini tamamlayamamış çaresizliklerine oyun arkadaşı olmalı mıyım? Gülüp geçmeli miyim yoksa? Ama olmuyor bazen, bilmeyen biri kalkıp bilgiçlik yapıyor. Okumamış ama, duymamış ama, anlamamış ama büyük laflar etmekten çekinmiyor. Kimi zaman parasına güveniyor ki bu para da çoğu zaman onun kazandığı para olmuyor -emek harcayan, çalışan biri boş işlerle uğraşmaz zaten- kimi zaman aşırı şımartılmış ve diğer unsurlardan çalınarak şişirilmiş egosundan kaynaklanıyor bu. Düşünen adam, boşa konuşur mu? Her kelimenin ağırlığı var, bu anlamı hissetse tüketir mi bu kadar kolayca?

Ağaçlar bir evliyadır bence. Yemiş verir, kurda kuşa yuva olur, güzellik katar dünyaya. Toprağı korur, havayı temizler. O yüzden ağacı kıskanırım bazen. Sabır timsalidir. Sonsuz, sınırsız, karşılıksız sevgi timsalidir. Ama gelir kendini bilmez biri dalını kırar, meyvesini yer ama şükretmez. Gölgesinde soluklanır ama kıymetini bilmez. Yetmezmiş gibi baltayı vurur can damarına. Yine ölmez, yine filizlenir ya dayanamaz bazıları, içindeki kötülüğü dışına vurur, yakar ağacı, ormana kıyar. Ormandaki bütün canlıları yok eder, geçmez içindeki kötülüğü. Kötüdür bazı insanlar, güzel şeyleri yok etmeyi severler. İyi niyet gösterseniz de anlamazlar, hastadır ruhları, egoları tavan yapmıştır, bencildir, ukaladır, ben oldum zanneder, olmamıştır aslında. Ya arızalı sürülmüşlerdir piyasaya ya da sonradan bozulmuşlardır. Yaygın veya kalabalık olabilirler, bundan dolayı cesur da olabilirler ama ağacı, çiçeği, insanı, yaşamı seven ve saygı duyan insanlar da var. Bu insanları, bu ağaçları, kuşları yok saysanız da çıkarınız için bir pula satsanız da varlar. Sadece siz, onların kıymetini anlamıyorsunuz, durum bu.

Değerlerimizi kaybetmeyelim