Cumhuriyet, demokrasinin sigortasıdır

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nce okullara gönderilmiş “Belirli Gün ve Haftalar Kutlama Programı” haber oldu. Sebebi, Atatürk’ün “Benim en büyük eserim” dediği cumhuriyetin adını taşıyan bayramın söz konusu programa alınmamış olması. Anlaşılan o ki Cumhuriyet Bayramı, kutlanmaya değer bulunmamış. Diyanet İşleri Başkanlığı da birkaç yıldır cuma hutbelerinde Atatürk ve Cumhuriyet Bayramı’nı görmezden geliyor.

Milli bayramlarımıza kimin, neden karşı çıktığını yazdım. Cumhuriyetin Türkiye’de hangi tarihte ve nasıl ilan edildiği de az çok hepinizin malumudur. Dolayısıyla tekrara düşmek ve bilinenleri yinelemek kaygısıyla bu yazımda 100. yılını idrak etmek üzere olduğumuz cumhuriyetin yeri ve içeriğini her şeyi kapsamak iddiasında olmadan ele alacağım.

Şahsen tanıma ve tartışma şansı bulduğum Prof. Dr. Nuri Bilgin, bir çalışmasında yaşamımızın her alanında ve sıkça karşılaştığımız cumhuriyetin, sosyal bilimlerin iyi tanımlanmamış muğlak kavramlarından biri olduğunu yazar. Cumhuriyet, antik Yunan’dan itibaren insanlığın zihinsel sermayesine katkı koymuş çok sayıda düşünürce işlenmiş bir kavramdır. Zihnimizin olay ve olguları, dolayısıyla parçası olduğumuz dünyayı birey-toplum, idealist-materyalist, yerel-evrensel, açık toplum-kapalı toplum, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşıtlıklar (dikotomiler) üzerinden anlama eğiliminde olması, hiç kuşkusuz öğrenmeyi kolaylaştırıyor. Dünyayı ikili düzeyde kavratan bu durumun düşünceyi sınırladığı ve seçenekleri kısıtladığını da unutmamak gerekir.

Türkiye özelinde iktidarın, bireysel çıkar için kamu olanaklarını fütursuzca kullandığı, toplum mühendisliği çalışmaları ve algı operasyonlarıyla önceki dönemlerin hiçbiriyle kıyaslanamaz ölçüde seçmeni hileli yönlendirdiği (manipüle ettiği) bir dönemden geçiyoruz. İktidar yanlısı akademisyen ve gazetecilerin her fırsatta dillendirdiği “demokrasi ya da cumhuriyet” söylemini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Seçmenin aklına, “Keşke 1923’te cumhuriyete değil, demokrasiye geçilseydi” düşüncesini yerleştirmek suretiyle cumhuriyet ve kazanımlarını kusurlandırmayı amaçlayan bu sahte karşıtlık, ne yazık ki kısmen başarılı olmuştur.

İşin özü, demokrasi ve cumhuriyet birbirini tamamlayan kavramlardır. Demokrasi, gücün kimin elinde olduğu yani yönetenin kim olduğu sorusuna verilen yanıttır. Bir kişi yönetiyorsa otokrasi, bir grup yönetiyorsa oligarşi, halk yönetiyorsa demokrasidir. Cumhuriyet ise kamusal alanın yani ortak çıkarın nasıl yönetileceği sorusunu yanıtlar. Keyfilik ve kişisel çıkarla yönetiliyorsa despotizm, insan aklının ürünü olan hukukla yönetiliyorsa cumhuriyettir. Başka bir deyişle yönetimin niteliği olan cumhuriyet, iktidar erkinin kamu gücünü istismar etmesini hukuk yoluyla engeller.Türkiye’de siyasal iktidarın yargıyla bitmeyen didişmesinin nedeni, böylece açıklanmış oluyor.

Batı dillerine cumhuriyet, Latincede “halka ait olan” anlamındaki “respublica” sözcüğünden geçmiştir. Türkçede kullanılan “cumhuriyet” ise Arapçada “kum yığını” demek olan “cumhur” sözcüğünden türetilmiş. Sözcüğün sonradan “aynı kararı ve hükmü kabul edenler” yani ortak çıkar şeklinde anlam kaymasına uğradığı anlaşılıyor. Romalı düşünür Çiçero, “Cumhuriyet, halka ait olandır” (respublica res populi) derken bir rejimin herkesi kapsadığı oranda meşru olduğuna işaret ediyordu. Roma’da herkesi tanımlamada kullanılan belirteç; etnik köken ve doğum yeri değil, yasal bağdı. Yasa, devlet gözünde herkesi eşitlediği (köleler hariç) gibi farklılıkların birbirleri üzerindeki tahakkümünü de engelleyen bir işlevselliğe sahipti.

Fransız Devrimi’nin ardından “halk” kavramına bakışta yaşanan farklılaşmayı (Rousseau’nun “genel irade” düşüncesi) dikkate almadan cumhuriyet; ortak çıkarı amaçlayan ve devlet otoritesinin özgür insanlar üzerinde yasa yoluyla icra edildiği toplum tipi olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda cumhuriyetin adına sahip olmanın içerik dünyasına sahip olmak anlamına gelmediğini belirtmek isterim. Türkiye’de cumhuriyetin çağdaş hukuk üzerinde temellendirilmesi, ilanından üç yıl sonra Medeni Kanun’un kabulüyle olmuştur. Kuvvetler ayrılığı ilkesini benimseyen cumhuriyet için hukuk devleti de denilebilir. Bu nedenle gerçek bir cumhuriyette ne töre ne de şu veya bu cemaatin kuralları geçerlidir. Cumhuriyetin var ettiği kamusal alan, hem bireysel özgürlükleri hem de birlikte yaşamayı (ortak yaşamsallık) garanti eder.

Cumhuriyet, aklı rehber edinmiş erdemli yurttaşlar üzerinde yükselir, yüceltilir ve korunur. Erdem, toplum içindeki yerini başka birisi veya devlete borçlu olmayan bireylerin (özgür yurttaşın) sahip olduğu en yüce değerdir. Bu değer kaybedildiğinde ortaya çıkan, bireysel çıkarı kamu çıkarının/ortak iyinin önüne koyan bir bozulma hali yani küreselleşmedir. Cumhuriyetin yurttaşı sadece hak sahibi (konut dokunulmazlığı, haberleşme vb.) değil, ödevleri de (askerlik, vergi gibi) olan bir insandır.

Cumhuriyet, siyaset kurumunu çok önemser ve onu ahlak, iktisat, din ve bilime indirgemez. Mutlak gerçeklik olduğu iddiasında değildir. Cumhuriyet siyaseti, “insani doğru gibiler”den oluşan bir kanaatler alanı olarak görür. Bu nedenle tartışmadan ve (insani olmayanlar hariç) ideolojilerin zenginleştirilmesinden yanadır. STK’lar, vakıflar ve cemaatlere karşı olmayan cumhuriyet; bunların toplumu düzenleme, kamu otoritesini ele geçirme ve kendi görüşünü, kamusal alana rıza veya zor yoluyla dayatmasına karşıdır.

Tek başına veya kolektif olarak aidiyetlerini yaşama izni verdiği insanları aynı zamanda aidiyetlerinden sıyırıp erdemli yurttaş kategorisine çıkartmak ister. Başka bir deyişle cumhuriyet; öğrenme-araştırma ve kavrama sonucu edinilmiş kimlikleri kökensel kimlikler üzerinde konumlandırır. Cumhuriyet, ortak iyiye hizmet etmeyen anlayışları sırf halk istediği için doğru saymaz (reşit olmayanların evlendirilmesi gibi). İnsanın gelişebilir ve değişebilir olduğunu düşündüğünden örgün ve yaygın eğitimi önemser. Cumhuriyet, ülkenin sosyolojik gerçekliğini dikkate alarak insanlarını benzerliklerinden değil, farklılıkları üzerinden birleştirmeyi tercih eder. Yurttaşlığı soydaşlığın önüne koyan bu inşacı ve insancıl yaklaşım; her türden dışlama, düşmanlaştırma ve ötekileştirmeyi reddeder. Askerlik hizmeti ve kamu istihdamı da bütünleştirici olan bu yaklaşımın araçlarındandır.

Teorik olarak bir düşünce, iki ayrı düzlemde: Gündelik yaşam (pratik) ve entelektüel planda gözlemlenir. An itibariyle cumhuriyet, son zamanlarda sadece karşıtlarını görsek de pratikte hala var. Entelektüel planda ise durum içler acısı. Cumhuriyeti “masal” diye tanımlayan zavallılar, “Atatürk’ün vücut bulmuş haliyim” diyen kendini bilmezler ve kalpak, ata yaka gömlek, frak giyerek Atatürkçü olduğunu sananlar… Slogan, cumhuriyet balosu, abartılı gösteriler üçgenine hapsolmuş cumhuriyetimizi özgürleştirmenin yolu, Atatürk’ün “en hakiki mürşit (yol gösterici)” dediği bilim ve çağdaş eğitimden geçiyor.

Cumhuriyet, demokrasinin sigortasıdır