Büyük Taarruz

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Atatürk’ün doğduğu yıl vefat eden Dostoyevski der ki;

“Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: ‘Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen ?’ Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.”…

Kurtuluş Savaşımızın mimarı, Büyük Taarruz’un Baş Komutanı’nın doğumundan bir asırdan fazla geçmesine rağmen durum günümüzde de çok farklı değil sanki.

26 Ağustos, 1922 yılının 30 Ağustos’unda Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin diğer adıyla Büyük Taarruz’un başladığı gündür.

31 Ağustos günü hemen düşmanı takip harekatı başlar. Afyon tarafında bozulan Yunan kuvvetleri, İzmir’e doğru kaçarlarken Eskişehir yöresindeki kuvvetleri ise Türk Ordusu’nun Kocaeli yöresinden çeviren kuvvetlerine teslim oldu. Bir kısmı ise Bandırma yönünde çekildi. Batı Anadolu şehirleri tek tek kurtarılır. Bu öyle kolay olmamıştır elbette;

3. Süvari Tümeni, 3 Eylül saat 07.00’de Keles/Kiraz’dan hareket ederek saat 13.00’te Ödemiş’i, 4 Eylül’de Tire’ye girer mesela. İşgal güçlerinden Yunan askerlerine karşı ilk örgütlü halk direnişini Ödemiş girişindeki bugünkü adı İlkkurşun olan Hacıilyas köyünde de göstermiş olan Ödemiş, milli mücadelemizde en çok emeği ve direnci gösteren yerlerdendir.

Yunan birliklerinin Keles/Kiraz’ı terk ederek Ödemiş’e çekilmesi üzerine Ali Orhan Bey, karargahını Teke yaylasından Karaburç köyüne taşımıştır. Birlikte 3000 kişinin üzerinde gönüllü toplanmıştı ama onlara verilecek yeterli tüfek bulunmadığı için silahsız olanlar izinli olarak köylerine gönderildi. Mevcut kuvvetler Hacı Ahmet, Musa Bey ve Murat Bey komutasında olmak üzere üçe ayrıldı. 50 kişilik kuvveti bulunan Murat ve Bakırlı Efeler, Kiraz/Gedik yakınlarındaki Aktaş tepesi ile Birgi-Taşpazarı mevkilerini tutarlar. Yörük Ali Efe ve emrindeki zeybek müfrezesi Keles’e indiğinde her tarafa bayraklar asılmıştı. Zeybekler, Ödemiş’e doğru akın ederken de Kelesliler ve yol üzerindeki köylüler davul ve zurnalarla onların yollarını kesiyor ve onlar için kurbanlar kesiyorlardı. Diğer yandan Yunan birlikleri terk ederken Birgi’yi ise ateşe vermişlerdi. 3 Eylül’de Ödemiş ve 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden temizlenmiş oldu.

30 Ağustos zaferi, bizi aydınlığa ve özgürlüğe götüren çok önemli bir dönüm noktasıdır. Atatürk’ün ‘Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır’ diyerek emperyalizmi Anadolu topraklarında boğduğu gündür.

26 Ağustos, 96 yıl evvel Büyük Taarruz’un saat 04:30’da başladığı tarihten daha çok, tüm dünya halklarına örnek olacak bir antiemperyalist başkaldırının zaferinin de müjdecisidir.

26 Ağustos 1922, Atatürk’ün hayatındaki en zor gündür. Çünkü beş bin yıllık milletin yükü onun omuzlarına binmiştir. Savaşın kaybedilmesi halinde yapılması gerekeni söylemiştir.

26 Ağustos, aynı zamanda 1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebesi’nin de yıldönümüdür. Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen komutasında gerçekleşmiştir.

Alparslan’ın zaferi ile sonuçlanan Malazgirt Muharebesi, “Türklere Anadolu’nun kapılarında kesin zafer sağlayan son savaş” olarak bilinir. Bunu haber alan Alparslan da ordusuna ve Türk beylerine Anadolu’nun fethi emrini verir. Bu emir doğrultusunda başlayan saldırılar, sonu Haçlı Seferleri ve Osmanlı İmparatorluğu’na varacak bir tarihi süreci başlatmıştır.

Atatürk’ün planlayarak, gizli çalışmalarla, Meclis’te çay partileri verecek kadar yanıltmalarla ve itirazlara rağmen başaramazsak asarsınız diyecek kadar riski alarak giriştiği büyük taarruzun başlangıç günü tesadüf seçilmemiş olabilir. Biri fethin başlangıcı, biri işgalin sona erdirilmesi… “Anadolu” ve “başlangıç”, ortak öncelikle iki tarihi meydan savaşında da.

İnsanları birbirine bağlayan ülküler hala vardır. Ne “Malazgirt Ruhu”nu, ne “Çanakkale Ruhu”nu, ne de “Kuva-yı Milliye Ruhu”nu bu topraklardan kimse söküp atamaz. Hiçbiri de diğerinin gölgesinde kalmaz…

Meydan savaşları; top, tüfek, süngüyle olmasa da günümüzde yine sürüyor türlü ekonomik ve politik muharebelerle…

Ortak nokta çok, ayrışmaktan evvel gelen…

Keza yarın sabah çekip gideceğimiz bir handa yaşamıyoruz…

Büyük Taarruz