Borç, yiğidin kamçısı mı?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Her gün milyarlarca insan, ekonomik sonuçları olan kararlar alıyor. Yeni bir tişört almaktan tutun da ev için kredi çekmeye kadar birçok eylem, kişinin finansal geleceğine etki ediyor. Peki insanlar, bu kararları alırken her zaman artısını eksisini düşünüyor mu?

Ekonomi alanındaki bilimsel çalışmalar, durumun öyle olmadığını gösteriyor. Örneğin birçok vatandaş, emeklilik için daha fazla para biriktirmesi gerektiğini düşünüyor ancak çok azı, gerçekten hedeflediği miktarda birikim yapabiliyor.

Psikologlar ve davranış bilimciler, insanların niyetleri ile davranışları arasındaki farkın çoğunlukla bakış açısından şekillenen önyargıdan kaynaklandığını biliyor. Örneğin yapılan araştırmalar, bir bankadan kredi alırken bu kredinin getireceği yükü hafife aldığımızı gösteriyor. Bu yüzden de ödeyebileceğimizden daha fazla kredi çekiyoruz.

Bir diğer sorun ise bir şeyi satın alırken bedelini elimizde var olan paraya göre değil, toplam servetimize göre değerlendirmemiz. Bu sebeple satın alacağımız şeyin değerinin daha az olduğuna inanıyoruz. Örneğin 25 TL’lik bir tişört almak istediğimizde bunu cebimizdeki 100 lirayla değil de bankada duran 10 bin lirayla karşılaştırıyoruz. Böylece 25 TL, gözümüzde çok değersiz kalıyor.

Bir kitapta okuduğum araştırmacı Alberto Cardaci’nin önyargılar, servet algısı ve makroekonomik istikrarsızlık üzerine yazdıkları bir hayli ilginçti. Bazı insanların gerektiğinden daha fazla harcama sebebinin servet algılarındaki yanılgı olduğu vurguluyor. Yani insanlar, daha fazla paraya sahip olduklarını ya da çok fazla borçları olmadığını düşündükleri için daha fazla harcama yapıyor. Araştırmacılar, önyargıyı test etmek için bazı deneyler gerçekleştirdi. İlk sonuçlara göre katılımcıların yüzde 78’i, sahip oldukları servet konusunda yanlış bir algıya sahip. Algı, servetin ne şekilde muhafaza edildiğine göre değişiklik gösteriyor. Bu yanlış algının kişinin tüketim ve borçlanma kararlarında önemli bir etkisi olabileceğini ve mantıksız kararlar almasına sebep olabileceğini düşünüyor.

Bu davranış, sadece borçlanan kişiyi değil, borç veren kişiyi de etkiliyor. Borçların ödenmemesi, karşıdaki kişinin de zor durumda kalmasına, daha geniş anlamda da kredi pazarının zarar görmesine sebep oluyor.

Bu durumu daha geniş bir ölçeğe taşıdığımızda makroekonomik dalgalanmaların kısmi sebeplerinden birinin artan borçlanma olduğunu görmek mümkün. Çok sayıda insan, kendisini olduğundan daha zengin görürse tüketim, olmaması gereken seviyelere çıkar ve ödenmesi mümkün olmayan miktarda borç alınabilir. Örnek vermek gerekirse 2007’de ABD’de yaşanan ekonomik krizin en önemli sebeplerinden birisi, hane halkı borçlanmasının ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının iki katının üzerine çıkmasıydı. Bu yıllarda Amerikan toplumu, kısa bir sürede “borçla ilerleyen” durumundan “borç batağında” durumuna sürüklenmişti.

Tabii ki toplumdaki tüm kişisel borçlar, davranışsal yanılgılarla açıklanamaz ancak yanlış servet algısının sadece bireysel seviyede değil, makroekonomik seviyede de sonuçları olduğunu göz önünde bulundurmak gerek.

Borç, yiğidin kamçısı mı?