Boğaziçi Üniversitesi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’nin en önemli yüksek eğitim kurumlarından biridir. Üniversite giriş sınavlarında tüm başarılı öğrencilerin hedefi, bu okulda eğitim almaktır. Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmak, öğrencinin zeki ve çalışkan olduğunun göstergesidir. Kazanınca hem öğrenci hem ailesi bu başarı ile gururlanır. Okulu bitirip işe başlarken de öyledir. “Boğaziçi mezunuyum” demek, diğer adaylara göre bir adım önde olmak anlamına gelir. Üniversite, bu başarısını zeki öğrencilerine, alanında liyakat sahibi öğretim üyelerine ve demokratik işleyişine borçludur.

Peki ne oldu da bu üniversitede öğrenciler, öğretim üyeleri, personel, bir aya yakın bir zamandan beri ayaktadır? Öğrenciler, öğretim üyeleri, personel; bunca yağmura, soğuğa ve baskılara rağmen rektöre karşı direnmektedirler?

Her şey, cumhurbaşkanının kanun hükmünde bir kararname düzenleyerek üniversitelere rektörlerin atanma yetkisini kendi üzerine alması ve bu yetkiye dayanarak Boğaziçi Üniversitesi’ne Prof. Melih Bulu’yu rektör olarak atamasıyla başladı.

Rektör olarak atanan Melih Bulu, tartışmalı kariyerinin yanında (profesörlük tezini başka birinden alıntı yaptığı, aşırdığı söyleniyor) AKP’li kimliği ile ön plana çıkıyor. AKP’nin bir ilçe teşkilatının kuruluşunda görev üstlendiği,  aynı partiden belediye başkanı ve milletvekili adayı olduğu ancak AKP üst yönetimi tarafından uygun görülmediği için belediye başkanı ve milletvekili yapılmadığı biliniyor. Öğrenciler ve öğretim üyeleri, belediye başkanı yapılmayan böyle birinin üniversiteye katkısı ve yararının olmayacağını düşünüyorlar. Bu nedenlerle “Kayyum rektör istemiyoruz. Rektör, eskiden olduğu gibi seçimle belirlensin” diyorlar.

Rektör atanalı bir aya yakın bir zaman geçti. Rektör; polis korumasıyla okula gelip gidiyor, makamında tek başına oturuyor. Öğrenciler ve öğretim üyeleri direniyor. Üniversite ile ilgili tüm kurum ve kuruluşlar, veliler öğrencilere destek veriyorlar.

AKP, “Biz her türlü vesayete ve vesayet kurumlarına karşıyız” diyerek iktidara geldi ama uygulamada her kurumun başına liyakatine bakmaksızın kendi görüşünde bir kişiyi atayarak o kurumları vesayet altına almak istiyor. Öğrenciler ve öğretim üyeleri özerk üniversite isterken iktidar ise üniversiteleri her yönden kendisine bağımlı kılmak istiyor.

Yapılacak iş kolaydır. İktidar; üniversitenin ve demokratik kuruluşların sesine kulak vermeli, bu güzelim kuruma yeniden işlerlik kazandırmalıdır. Rektör derhal istifa etmeli, üniversite çok değerli öğretim üyeleri içinden kimi seçerse o kişi rektör olmalıdır. Demokrasinin kuralı bu değil midir?

Üniversiteler; bir toplumun yol göstericisi, bilim yuvalarıdır. Üniversiteler, özerk ve her yönden bağımsız olmalıdırlar. Bilimin ışığında çalışmalarına devam etmelidirler. Üniversiteler, haksızlıklar ve yapılan yanlışlar karşısında görüşlerini özgürce belirtmelidirler. Üniversiteler susarsa toplum çürümeye başlar. Hani haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandı? Dinimizin temel direği bu idi?

Öyleyse Boğaziçi Üniversitesi’nden yükselen sese kulak verin lütfen. Bu çocuklar hepimizin. Çok şey de istemiyorlar. Sadece “Rektörler seçimle gelsin. Seçilen, üniversiteyi yönetsin” diyorlar. Yani demokrasi istiyorlar. Bunu geleceğin yöneticisi, doktoru, mühendisi, mimarı, hukukçusu olacak çocuklarımıza çok görmeyelim.

Boğaziçi Üniversitesi