Bir gün sen de yaşlanacaksın

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Off… Yeter artık anne ya! Yine mi yatağı ıslattın? Yeminle vereceğim seni sonunda huzurevine. Sen de kurtulacaksın ben de…” diye söylendi kadın.

Annesi, uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu.

Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. “Güzel kızım, özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim” diyecekti.

Diyemedi.

Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutunamayıp önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.

“Hah! Şimdi de ağla…Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Soner’le ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım? Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum. Bıktım, yeminle bıktım…”

Kadın, hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi, yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes, göğsüne saplandı. Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.

“Gidiyoruz galiba ikimizde” dedi. “Vakit geldi değil mi?”

Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. “Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla ölüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek bir an önce. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakış!”

Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. “Ne güzel eğleniyorlar” diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. “Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana…”

Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.

Kadının kalbi durdu. Karanlık çöktü odaya.

Kadın, elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarıda kahkahalar atan kadın gitmiş, yerine suratsız ve sinirli biri gelmişti. Kadın, tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp yine yatağı ıslatıp ıslatmadığına baktı ve ,”İnanmıyorum sana anne ya! Daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadına yapıyorsun değil mi bunu? Demin içeride birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi? Ah anne ah!”

Başını kaldırdı. Annesinin gözleri kapalıydı. Eli, annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. “Anne…” diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.

Kadın çok ağladı.

Ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.

Mezar taşları, yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.

Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.

Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki.

Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve odada bir gül olacak.

Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.

Rabbim, hayırlı evlatlar nasip etsin!

***

Bu güzel hikayeyi Ali Seyhan’dan paylaştım. Umarım beğenmişsinizdir. Bazı hikayeler vardır ders alınacak. Hikayeyi okuyanların buradan kendisine dersler çıkarması dileğimle.

Sevgi, saygı ve mutluluklar.

Bir gün sen de yaşlanacaksın