Bilgi Sokağı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bugün farklı bir şey denemek geçti usumdan. Kim bilir, dünyada bunu deneyen birileri olmuşsa da ben tanık olmadığım için bir yorum getiremeyeceğim.

Her gün yaşayıp da bir yazı bütünlüğü içinde değerlendirmeye gerek duymadığımız kimi davranışlar, kullanıp attığımız eşyalar, bir anda yanımızdan akıp giden nesneler…

Anılar sandığında neler unuttuk, hiç düşündünüz mü?

İlk aklıma gelen, söylemek istesem de pat diye düşmüyor usa. Hah işte, karşımda uzanan sokağımız! Onun üzerine hiçbir şey yazmadığımı düşündüm. Oysa bu sokakta yirmi yedi yıldır yaşamaktayım. İnsanın bu kadar uzunca süre yaşadığı yer hakkında üç beş satır da olsa bir şeyler karalaması gerekmez mi? Sokağımıza çok haksızlık yaptım.

Kim akıl ettiyse iyi etmiş, bu adı çok severim: Bilgi Sokağı! Sokağımızdan belediye başkanı da çıktı. Karşı komşum Mimar Münir Bezmez, bir dönem Ödemiş Belediye Başkanlığı koltuğunda oturdu. Halim selim biridir. Hiç kimseye karşı en ufak bir saygısızlığı görülmedi. Evine sessizce gelir gider. Gördüğü herkesle selamlaşmayı da ihmal etmez, severim onu.

Gülen Köymen, birlikte çalıştığım meslektaşlarımdandır. O da bir dönem Ödemiş’e belediye başkanı olarak hizmet etti. Onun yeni seçildiği sırada biz, sokağımızı temiz tutma adına bir komite kurmuş ve komşularla bir pazar günü sokağımızı tertemiz yapmıştık. Ancak bir sorunumuz vardı; kaldırımlarımıza henüz beton dökülmediği için yağmurlu günlerde sıkıntı yaşıyorduk. Sonunda komite olarak Başkan Gülen Bey’e vardık. Sokağımızda yaptığımız işi ve kurduğumuz komiteden söz ettik. O her zamanki heyecanıyla, “Sizi tebrik ediyorum. Kaldırım işine derhal el atıp en kısa zamanda betonlatacağım” diyerek bizi uğurladı. Verdiği sözü de tuttu Gülen Başkan.

Sait Faik’in bir öyküsünü anımsıyorum. Öykücümüz, yaşadığı sokağı saat saat izleyerek hangi saatte kimlerin gelip geçtiğini anlatır o öyküde. Örneğin, saat 03.00-04.00 arası fırıncıların resmi geçidi vardır. Diyelim saat oldu 07.30; öğrenciler dökülür sokağa. Evden en son çıkanlar emekliler olsa gerek. “Ben de böyle bir gözlem yaptım” diyemem ama sabah kahvaltısı için sokaktan geçecek simitçinin emeklilerin hangi saatte kalktığını iyi bildiğini çoktan öğrendim.

Dershanede çalışırken haftada 40-50 saat ders bana vız geliyordu. Vücudumuz, bu tempoya karşı dirençli olmayı öğreniyordu. “Şimdi her şeyden elimizi eteğimizi çektik, saat 11.00’lere kadar yatıyoruz. Bu durumda vücut direncini yitiriyor ve daha kolayca hastalığa yakalanıyoruz” şeklinde yakınan emekli arkadaşa hak verdim. Ben de insanın aktif çalışırken bir hobiyle uğraşması gerektiğine inandığımı, bu sayede emeklilikte hobiyle uzun yıllar sağlıklı kalabileceğini belirttim. Örneğin; Can Kıraç, Cahit Tanyol gibi iki tanıdık ortada. Tanyol 105, Cahit Kıraç sanırım 92’sini çoktan aştı. Her ikisi de günlerini okuyarak ve yazarak geçiriyorlar. Ne mutlu onlara!

Ailecek Ödemiş-Gölcük Yaylası’nda orman içi piknik alanında yedik, içtik, eğlendik. Sıra, oluşan çöplerin toplanmasına geldiğinde doğal olarak elime bir poşet alıp çöpleri toplamaya koyuldum. Ben bu işi yaparken yan taraftaki aileden yaşı dört ya da beş olabilir bir çocuk yanıma geldi ve dedi ki: “Amca, sen çöpçü müsün ki çöpleri topluyorsun?”

O çocuk, ailesinde böyle bir şey görmediyse ona ne denir ki? Her şey, önce aileyle başlamaz mı?

Gülen Köymen’le ilgili bir anıyı da yeri gelmişken anlatalım.

Gülen Bey’in belediye başkanlığı için yanıp tutuştuğu günlerde başkanlık koltuğunda Hüseyin Son vardır. Başkanı ziyaret eden Gülen Hoca, üç beş dakikalık sohbetin ardından oturduğu yerden kalkıp başkanın yanına gelir. “Başkanım, bir dakikalığına koltuğunuzdan kalkar mısınız?” der. Bu teklifte herhangi bir hinlik düşünmeyen başkan, “Tabii Gülenciğim” der ve kalkar. Kalkar kalkmasına ya, bu fırsatı bekleyen Köymen, hemencecik koltuğa oturur. “Bu koltuğa bir gün ben oturacağım!” diye gülerek Başkan Son’a niyetini belli eder.

Gülen Hoca’nın yaptığı espri günün birinde gerçek olur; hayalindeki başkanlık koltuğuna oturur.

Eğer bu tür hayalleriniz varsa Gülen Bey gibi yapın demem ama asla vazgeçmeyin derim.

Bilgi Sokağı