Bezelyenin efendisi!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, “Köylü milletin efendisidir” demiş ya!

Acaba ne demek istemiş? Alın size bir tartışma konusu…

Sonra, “Bir Türk dünyaya bedeldir” demiş… “Ne mutlu Türk’üm diyene” demiş…

“Bir Türk dünyaya bedeldir” derken “Bir Türk dünyayı yener” anlamında söylememiş… “Değerlidir” demiş… “Bu malın bedeli şu kadar” der gibi… Yani “Benim nazarımda her bir vatandaşımın değeri, dünya kadardır” demek istemiş.

“Ne mutlu Türk’üm diyene” derken de diğer ulusları küçük veya hakir görmemiş. Osmanlı’nın son döneminde imparatorluğu oluşturan bütün uluslar, kendi bağımsızlıklarını kurtarma yoluna düşmüşken Türk unsuruna da kimlik kazandırmak istemiş: “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir!”

**

Geçenlerde babalarımızdan amcaoğlu Yusuf Şahan’ın bezelye tarlasında çektiğim bir fotoğrafını Facebook’ta yayınlayıp, “Bezelyenin efendisi” notu düştüm.

Hadi bakalım, ‘efendi’ demekle burada ne demek istedim!

Efendinin Türkçede kullanılan anlamlarını biliyorum ama yine de kelimenin kökenine de bakayım istedim. Kaynaklar, ‘efendi’ kelimesinin kökeninin Rumca olduğunu yazıyor.

“Hoca Efendi minareden düştü” derken ‘okumuş adam’ demek isteriz…

“O kızın babası çok efendi bir adamdır” derken saygımızı ifade ederiz.

“Peygamber efendimiz her zaman sahabelerine danışırdı” derken de bir saygı söz konusudur.

“Efendiler gibi yaşayabilirdi ama o başka bir hayat seçti.” Varlıklı, refah içinde bir hayattan söz ederiz.

“Köle, efendisinin iki adım arkasından yürüyordu” derken ‘sahibi’ anlamı vardır.

“Hizmetçi kız, efendisinin terliklerini getirdi.” Evin erkek sahibi anlamındadır.

“Köpek, efendisinin arkasından seğirtti.” Sahibi anlamındadır.

“Efendilik bende kalsın.” Kibarlık, terbiye ve ağırbaşlılık söz konusudur.

Köylerde kadınlar, kocaları için kullanırlar: “Bizim efendi kırkından sonra azdı!”

“Kapıcı Mehmet Efendi gazeteleri getirdi mi?” Beylik sıfatı verilmiyor ama ismiyle de hitap edilmiyor. Arada derede bir durum. “Yeni ev, Rüstem Efendi’ye kiraya verildi.”

“Köylü memleketin/milletin efendisidir.” Sözü geçen kimse. Sınıfsal derecesi yüksek olan.

Şimdi “Bezelyenin efendisi Yusuf Şahan” cümlesine yeniden dönelim…

Sahibi mi, yoksa kölesi mi? Bence hem ekeni ve işleyeni olarak yani sahibi hem de köylü olarak kölesi…

Büyük Önder Atatürk, köylüyü yüksek seviyede bir sınıf olarak değerlendirmiş ama geldiğimiz noktada derecesi yüksekte mi yoksa alçakta mı buna da siz karar verin. Köylü, bugün kendi tarlasında kendine iş çıkaran çağdaş köle gibidir. Hiçbir iş güvencesi olmadığı gibi ektiği ürünün ne kadar kazandıracağını da bilememektedir. Adeta her yıl Rus ruleti oynar. Köylü, çok çalışır ama az kazanır. Köylü, deyim yerinde ise kendi tarlasının kölesidir.

Efendinin bir de ‘işi bilen’ anlamı vardır. Yani ‘bu işi bilir’ anlamı. Emmioğlu, bezelye işini ziraat mühendisleri gözetiminde bilimsel ölçülerle yapar. Yani bu işi bilerek yapar.

**

Türkiye tarihi, benim bilinçle izleyebildiğim son kırk yılda paradan para kazanmak isteyen çok sayıda dolandırıcılar tanıdı. Geldiğimiz noktada ülkemizde hem ‘kişisel zenginlik’ hem de ‘çalışmadan kazanmak’ çok değerli hale geldi. Oysa asıl değerli olan üreterek kazanmak ve toplumsal zenginliktir. Yani bizimle birlikte komşumuz, köylümüz ve ulusumuz da hatta dünyamız da zengin olursa asıl mutluluk buradadır.

İşte bu yüzden üretim ekonomisi. İşte bu yüzden kurtuluş yok tek başına…

Bezelyenin efendisi!