Başkalarını eleştirmek mi, kendimizi değiştirmek mi?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Başkalarının günahlarıyla aziz olamazsınız” demiş Anton Çehov. Sözü ilk okuduğumda epeydir söylemek, anlatmak istediğim cümleyi bulduğumu düşündüm. Sohbet ederken, duyduğumuz bir haberle ilgili veya yolda gördüğümüz biri hakkında konuşurken ne kadar çok yargıda bulunuyoruz. “Giyimine dikkat etse” diyoruz mesela, “O ayakkabı bu kıyafete olmamış”, “Saçını şöyle boyatsa daha iyiymiş” gibi kendi giyim zevkimizi başkasına yakıştırma cümleleri, muhakkak bir yerden tanıdık geliyordur hepimize. Fakat aynı cümleler, bizim kıyafet tarzımıza yapıldığında hemen zırhımızı giyiniyor, kılıcımızı kuşanıyoruz. Bir başkasının bizim giyim tarzımızı eleştirmesinin kişisel alanımıza ve bizim seçimlerimize saygısızlık olduğunu fark ediveriyoruz hemen.

Sadece giyim konusunda mı yapıyoruz bunu? Tabii ki hayır. Herkes, bir diğerinin işini nasıl yapması gerektiği konusunda oldukça bilgi sahibi. “Bu yemek böyle mi pişirilir?”, “Çocuk ile konuşulurken böyle mi konuşulur?”, “Öğretmen, dersi başka türlü anlatsaydı, çocuklar dersi anlardı”, “Doktor, yanlış tedavi etmeseydi iki günde iyileşirdi”, “Mimar, doğru plan çizseydi ev daha kullanışlı olurdu” gibi cümleleri çok kullanıyoruz. Yemeğin daha iyi nasıl pişirileceğini göstermiyorsan veya yemek pişiren kişiye “Sen yorulma, dışarıdan yiyelim” demek gibi alternatif çözüm önerileriniz yoksa yemeğinizi pişiren kişinin moralini bozmaya gerek var mı? Eleştirinizin yapıcı, gerçekçi ve uygulanabilir olduğundan emin misiniz? Öğretmenin verdiği eğitimin yeterli olmadığına karar verdiğinizde sizin elinizdeki bilgi ve eğitim tecrübesinin ondan daha iyi olduğunu gösteren davranış biçimleriniz -varsa- gerçekten herkese örnek olabilir mi? Doktora, aldığı eğitime güvenmeyip verdiği ilacı gerektiği gibi kullanmadığımız halde hastalığımızın geçmesini beklememiz nedendir peki? Elbette yıllar içinde öğrendiğimiz olumlu ya da olumsuz pek çok konu olmuştur. Başkasının fiziksel veya kişisel özelliklerini yargılarken, davranışlarını sorgularken ve hatta bu konularda akıl hocalığı yapma cüretini gösterirken neden aynısı bize yapıldığında rahatsız oluruz? Saldırıya uğramış gibi hissederiz kendimizi?

Bir de başkası değişirse hayatının değişeceğini, her şeyin düzeleceğini düşünenler var tabii. Yalan söyleyen, tembel, dedikodu yapan, başkasının hakkını gasp eden ‘birileri’ yüzünden hayatını hep mağdur olarak yaşamak zorunda hissedenler var. Bir de yaşamayı başkalarını ezmek, ne olursa olsun güçlü olmak veya güçlü olanın yanında durmak olarak algıladığı için geri kalan herkesi kontrol etmesi hatta ezmesi gerektiğini düşünen birileri var. Kendisinin yükselmesi için başkalarının üstüne basmayı maharet sananlar var. Bu yüzden başkalarının günahlarını ortaya dökerek kendi saflıklarını, iyiliklerini, güçlü duruşlarını, mükemmel olma kaygılarını veya mağduriyetlerinden boş vermişlikler çıkarıp duruyorlar.

Oysa hayatta başarırsak da başarısız olursak da bu, bizim seçimimizdir. “Başkasını aşağı çekersem ben daha yukarda görünürüm” anlayışını tez zamanda bırakmalıyız. Dünyada değiştirme ihtimalimizin en fazla olduğu kişi biziz. Başkasını değiştirmeye kalkmadan önce kendimizi değiştirmeye, geliştirmeye çalışmak, yapacağımız en akıllıca iştir. Ne demiş gençler; “Kalanı sana yetmeyecekse bana akıl verme”… Kıssadan hisse.

Başkalarını eleştirmek mi, kendimizi değiştirmek mi?