Babalık duygusu

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsan duygularıyla yaşar, aklıyla hareket eder, diye söylesek ne denli uygulandığına kim karar verir?

İnsanla hayvan arasındaki ilişkilerde duygunun bedensel olarak ifade ederiz genellikle ki eğitimli hayvanlar, bunun bir üst kademesinde yer alır. Sirk hayvanlarının nasıl eğitildiği hakkında pek çoğumuzun bilgisi vardır. Son yıllarda artan hayvan hakları savunucuları, bu tür eğitim şeklinin işkence olduğu gerekçesiyle hayvanların sirklerde değil, kendi doğal ortamlarında yaşatılması için mücadele etmekteler.

Duygumuzu duyu organlarımız aracılığıyla ifade ederken yaşananlar, ya mutlu bir anı yaşamayı sağlıyor ya da büyük bir felakete sürüklüyor bizi. Gazetelerin üçüncü sayfaları, maalesef öfke patlamasıyla sonuçlanan cinayet, yaralama gibi insanlık dışı olaylara yol açıyor.

Günlük ilişkilerimizde sıkça babalığa ya da analığa dair konuşmalara rastlarız. Kimi dertten, kimi sevinçten kaynaklanır bu konuşmalar. Evliliklerin ana temeli, insan ırkının sürdürülmesi değil midir? Bu amaçla çıkılan yolda kimi genetik olaylar, kişilerin evlat sahibi olmalarına engel. Özellikle bedensel kusurları nedeniyle çocuk sahibi olamayan ailelerin yıllarca çocuk edinebilmek için kapı kapı dolaştığı bilinir. Son çözümde yasaların verdiği izinle evlatlık edinilerek babalık ve analık duygusunu tatmak isterler.

Babalık ve analık duygusu, en insani duyguların başında gelir. Ben de iki evlat ve üç torun sahibi biri olarak bu duyguyu fazlasıyla tattığım için kendimi şanslı kabul edenlerdenim. Bu duyguyu henüz tatmayanların da tatması, en büyük dileğimdir.

Cumhuriyet Bayramımızın 96. yıl kutlamalarına ülke çapında -bence- Ödemiş’te 2000 kişiyle yapılan harmandalı oyunu damgasını vurdu. Ödemiş, belki de ilk kez böylesi görkemli bir organizasyonla gerek yurt içinde gerek yurt dışında yaşayan cumhuriyet sevdalısı yurttaşlarımızı gururlandırdı. Efelik kültürünün bireysel olmaktan öte bir yurt sevdalılığı olduğunu dosta düşmana kanıtladı. Bu organizasyona emeği geçen herkese yürekten binlerce teşekkürler.

Yazımın başlığına bakarak konuyu salt bir babalık duygusu penceresinden bakmamam gerektiğini, en yüce duygunun analık duygusu olduğunu sevgili Ece Hekim kızımız, tatlı oğlu Mehmet Can’ı kangurusunda taşıyarak kanıtladı. Onun bebeğiyle onurla oyununu sergilemesi, haklı olarak medyanın ilgisini çekti ve organizasyonun simgesi durumuna getirdi. Ancak o, alçakgönüllü bir cumhuriyet kızı olduğunu Facebook sayfasında konuya ilişkin yaptığı açıklamayla da ortaya koydu ve bir kez daha gönlümüzü kazandı. Ece Hekim’in açıklaması şöyle:

“Ödemiş, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’ndaki zeybek gösterisiyle güne damgasını vurdu. Bu organizasyonun içinde yer almak gurur vericiydi. Başta bu projenin mimarı olan Bedirhan DİYARBAKIRLI hocamız olmak üzere bizi çalıştıran usta öğreticilere, emeği geçen ve destekleyen herkese teşekkür ederim. Bu gurur onların. Ben, kangurudaki bebeğimle sadece o 2000 kişinin içindeki renklerden biriydim. Yapılan güzel yorumlarla onore oldum. Daha nice coşkulu bayramlarda yine birlik ve beraberlik içinde olmak dileğiyle.”

Böyle bir muhteşem cumhuriyet duygusunu bize armağan eden Aziz Atatürk’ün kendi nesebinden bir evladı olmadı ne yazık. Ancak bugün de onun adıyla anılan havalimanıyla adını andığımız manevi evladı Sabiha Gökçen, ona evlat sevgisi verdi elbette. Atatürk’ün babalık duygusunu en yalın bir dille anlatan anısını -ki beni çok etkiledi- Mehmet Ali Ağakay’ın (*) kaleminden okuyarak noktayı koyalım.

“Düğün, O’nun varlığı ile son sınırına ulaşan bir neşe içinde geçmişti. Ata, ayrılmak üzere ayağa kalkınca kendisini uğurlamak için halk, iki sıra diziliverdi. Sevecen bakışlarını sağa sola yönelterek yavaş yavaş ilerlerken bir yerde durakladı, sonra durdu, elini yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğunun başına uzattı.

Çocuğun arkasında yer alan ve anası ile babası olduğu belli olan çifte yavaşça seslendi: ‘Öpeyim mi?’

Herkesi derinden duygulandıran bu isteği ana babanın nasıl yerinde bir minnetle karşıladıkları kestirilebilir.

Atatürk, çocuğu iki eliyle kaldırdı, öptü ve yere bıraktı. Fakat sahne, bununla kapanmış olmadı.

Uyanık ve duygulu çocuk: ‘Ben de öpeyim, ne olursunuz Atatürk, ben de sizi öpeyim.’ diye direndi.

Ata, belki de hiç ummadığı halde kendisine babalık mutluluğu tattıran bu içten davranışı, çocuğu bir daha yerden alarak yüzüne yaklaştırmakla karşıladı.

Bilmiyorum halk, bu dokunaklı sahneyi gözleri yaşlı alkışlayarak kutlu kılarken o çelik iradeli insanın da iki damla gözyaşını tutamadığını görebilmiş miydi?”

(*) Mehmet Ali Ağakay, Atatürk’ten 20 Anı, TDK 7. baskı, 2015

Babalık duygusu