Anayasa ve yaşadıklarımız…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası;
“Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu” ,
“Devletin amacının Türk milletinin bağımsızlığını, bütünlüğünü, demokrasiyi korumak,kişilerin, toplumun refahını, huzurunu, mutluluğunu sağlamak olduğunu”,
“Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu”,
“Türk milletinin egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanacağını”,
“Egemenliğin kullanılmasının hiçbir suretle hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmayacağını”,
“Hiç kimsenin kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağını”,
“Eğitim ve öğretimin herkes için bir hak olduğunu”,
“Devletin maddi imkandan yoksun öğrencilerin öğrenimlerini sürdürebilmeleri için burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapması gerektiğini”,
“Ülkemizin en önemli gelir kaynaklarından olan tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi, üretimin arttırılması için tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç gereçlerinin, diğer girdilerin sağlanmasının kolaylaştırmasını”,
“Çalışmanın herkesin hakkı olduğunu”,
“Devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek, işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını” emretmektedir.

Bilindiği gibi ülkeyi yönetenler, başta Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri olmak üzere görevlerine başlarlarken anayasaya bağlı kalacaklarına dair “namusları ve şerefleri” üzerine yemin etmektedirler.

Şimdi size sormak istiyorum. Ülkemizde neler anayasamıza, onun emrettiklerine uygun olarak gerçekleşiyor?

Ülkemizde vatandaşlarımız, egemenlik haklarını yetkili organlar (yasama, yürütme ve yargı) eliyle kullanabiliyor mu?

Meclis, yürütme üzerinde denetim yetkisini tam olarak kullanabiliyor mu? Dışarıdan, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen bakanlar, milletin temsilcilerinden oluşan meclise gerekli bilgileri veriyorlar mı? Milletvekilleri, hukuken meclise karşı sorumsuz olan bu bakanlara ulaşıp halkın sorunlarını aktarabiliyorlar mı? Yoksa herkes Cumhurbaşkanı’nın emirlerini mi dinliyor?

Anayasamızın “egemenliğin hiçbir kişiye, zümreye bırakılamayacağı ilkesi” işliyor mu? Ülke, tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten dünyada yedi ülkeden biri iken samandan kurbanlık kuzuya, nohuttan şekere kadar neden ithalat yapmak zorunda kalınmış? Yöneticilerimiz köylünün kalkınması, üretimin artması için anayasanın emrettiği tarım girdilerine gerekli desteği veriyorlar mı?

Eğitim hakkı, çocuklarımıza hak ettikleri gibi kullandırılıyor mu? Devlet, bu konuda üzerine düşen görevi layıkıyla yapıyor mu? Yoksa “Parası olan okusun mu” diyor? Karnını doyuracak parası olmadığı için intihar ettiği söylenen Sibel Ünli kızımız, devletin ayıbı değil mi?

Devlet, vatandaşlarına iş bulabiliyor mu? Sayıları milyonları bulan işsizlik, yurt dışına gitmek zorunda kalan yetişmiş insan gücümüz, evine ekmek götüremediği, çocuğuna istediğini alamadığı için kendini asan insanlarımız, fuhuş olaylarının tarihimizde görülmediği sayıda artması ne ile ilgili?

Bunlar, hepimizin üzerinde düşünmesi gereken ama en çok da yöneticilerimizin ve onları oy vererek iktidarda tutan vatandaşlarımızın sorgulaması gereken konulardır.

Yaşadıklarımız kader değildir. Bu devleti kuranlar, çok daha zor koşullarda çok daha iyisini başarmışlardır. Biz de başarabiliriz. Yeter ki tüm kurum ve kuralları ile işleyen gerçek bir demokrasi elbirliği ile kuralım ve işletelim…

Not: Bu yazı gazetemizin 9 Ocak 202 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Anayasa ve yaşadıklarımız…