Madencilik, vahşi mi yabani mi!

Madencilik konusuna girmeden önce başlıktaki sözcüklerin anlam kökenlerine bakalım. Vahşi, dilimize Arapçadan girmiş. “Orman, yerleşim yeri...

Haber

Madencilik konusuna girmeden önce başlıktaki sözcüklerin anlam kökenlerine bakalım.

Vahşi, dilimize Arapçadan girmiş. “Orman, yerleşim yeri olmayan yer, evcilleşmemiş hayvan” gibi anlam genişliğine sahip.

Yaban da Farsçadan gelmiş: “Issız yer, sahra, çöl”

İnsan da Arapçadan alınma: “Kişi”

Vahşi deyince biraz ürküntü veriyor.

Yabani deyince işin içine biraz doğallık ve sevimlilik giriyor.

“Kapitalizm iyi ama vahşisi kötü!”

“Avcılık iyi ama vahşisi kötü!”

Kapitalizm de iyi değil avcılık da.

Çünkü ikisi de doğal hayata düşman.

Avcılıkta durum biraz farklı çünkü dünya var olduğundan bu yana canlılar, birbirlerini yiyerek hayatta kalabiliyor. Aslan, ceylanı yemezse kendi yavruları aç kalacak. Aslan, ot ile beslenemiyor.

Bu döngü böyle devam edip gidiyor.

Ama insan için durum biraz farklı. İnsan, sahip olduğu gelişmiş beyni ile doğayı kendi istek ve arzuları çerçevesinde doğal yörüngesinden çıkarabiliyor.

Örneğin geçtiğimiz yıl Avustralya’da yaşanan deve katliamı.

Kuraklık nedeniyle 5000 ‘yabani’ devenin helikopterlerden tüfeklerle açılan ateşle öldürüldüğünü duymuşsunuzdur.

Gelelim şimdi madencilik konusuna.

Biliyorsunuz, ara ara yapılan haberlerde Bozdağ’da büyük bir altın madeni rezervi bulunduğu yazılıp söyleniyor. Altın, bir değişim aracı.

Altın, kim için gerekli? Kapitalizm için. Kapitalizm nedir? Özetle, doğaya ve insana aldırmadan daha fazla kazanma hırsı…

Uzmanların yazdıklarına göre Türkiye, 2004 yılında değiştirilerek korumacı maddelerden arındırılan Maden Yasası’nın ardından başlayan ‘vahşi’ madencilikle adeta köstebek yuvasına dönmüş.

Yasa ile birlikte ormanlar, sular, tarım alanları, hayvancılık ve tarihi mirasın yanında yaşam alanları, ‘vahşi’ madenciliğin tehdidi altına girmiş.

Bilim insanlarının uyarıları, kamuoyunun tepkisine rağmen vahşi madenciliğin önü alınamıyormuş.

Yetkililerin denetlemekte ve önlem almakta yetersiz kaldığı vahşi madencilik sonucunda ortaya çıkan tahribat ise mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyormuş.

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı, diğerlerine göre biraz masum görünen taş ocağı işletmeleriyle ilgili yayınladığı rapor ile bugüne kadar tartışma konusu olan pek çok noktaya açıklık getirmiş.

Kantarcı diyor ki: “Madencilik, uzun vadede sulara, havaya ve toprağa büyük zarar veriyor. Su, hava ve toprak olmadan yaşayamayız. Kapitalizm de yaşayamaz.”

O halde kapitalizm, hayatın sonunu getiren ‘vahşi’ bir sistemdir. İnsanlık, acilen doğal hayata uyum sağlamalıdır.

Rapor oldukça uzun, bu köşede alıntı yapamayacak kadar.

Yani kendimizi ve yaşadığımız zamanı değil de torunlarımızın torunlarının torunlarını yaninin yanisi insanlığın geleceğini düşünecek olursak madencilikten de vazgeçmemiz gerekiyor.

Hani “Ye, iç, torunun ödesin!” gibi.

Adamın biri bir lokantanın önünden geçerken “Ye, iç, torunun ödesin!” yazısı ile karşılaşmış.

Uzatmadan anlatırsam girmiş içeri, yemiş de yemiş.

“Bunlar benim torunu nereden bulacak” demiş.

Tam çıkacakken kasiyer, “Beyefendi bir şey unutmadınız mı?” demiş.

Adam da camdaki “Ye, iç, torunun ödesin!” yazısını göstermiş…

“İyi ama sizin dedenizin yediklerini kim ödeyecek?”

Madencilik, kapitalizmin bugünkü ihtiyaçlarını kurtaran ‘vahşi’ bir sektördür.

Bakmadan Geçme