Liyakat ve eşitlik

Liyakat kelimesini ara sıra duyarsınız. Özellikle işe alımlarda ve koltuk savaşlarında son dönemde ön plana çıkar...

Liyakat kelimesini ara sıra duyarsınız. Özellikle işe alımlarda ve koltuk savaşlarında son dönemde ön plana çıkar bir sözcük oldu…

Arapçadan dilimize geçmiş bu kelimenin anlamı, yeterlilik ve yetenek.

Layık olma, yaraşma, yaraşırlık ve uygunluk anlamında.

Dedik ya, özellikle işe alımlarda ve meslekte yükselmelerle ilgili haberlerde sık sık duyar olduk bu sözcükleri.

**

Geçtiğimiz günlerde bir devlet dairesinde İş-Kur üzerinden iş bulmuş biri ile oradan buradan muhabbet ediyoruz. Kendisi ile epeyden bu yana tanışır, arada sırada oturur kalkarız. Söz, döndü dolaştı seçimlere geldi.

“Bir işe girebilmek için bir partiye üye olmak önemli şartlardan biri. Partinin etkinliklerine katılmak ve bu etkinlikleri sosyal medyada paylaşmak, aranan özelliklerden ikincisi.”

Seçimlerden önce bir partinin siyasi çalışmalarında neler yaptıklarını anlattı. Biliyordum ama dinlerken ağzım açık kaldı.

Gruplar halinde evlere gidip anket çalışmaları yaptıklarını anlatırken kimi vatandaşlardan tepki gördüklerini söyledi. Ve bu tepki gösterenleri resmen fişlediklerini anlattı.

“Peki” dedim, “Yapmazsan?”

“O zaman, türlü referanslarla girebildiğim işimden olurum” dedi.

Daha başka şeyler de anlattı ama artık somut isim vermeden anlatılanlar da bende kalsın…

Anlatan arkadaş, demokrasinin dip yaptığı İsveç’te taşeron üstünden asgari ücretle çalışma imkanı bulmuş biri idi.

Dedim; “Biz, İsveç’i ileri demokrasi ile yönetiliyor sanırdık!”

“Şimdilerde bazı belediyelerin önünde oturma eylemleri yapılıyor!” dedi.

“Ee!” dedim; “Niçin?”

“İşten atılmışlar, işlerine geri dönmek için” dedi.

“Peki” dedim “Orada bu sizin memlekette iş girişleri kamuya açık ilanlar ve sınavlarla yapılmıyor mu?”

“Nerede!” dedi…

“Hatta!” dedi.

“Eee!” dedim.

“Büyük şehirlerden birinde seçimlerden önce ‘Biz, eğer şu başkan seçilirse onunla çalışmayız’ diye eylem yapanlar, şimdi o başkan kazanınca ‘İşimizi geri istiyoruz’ diye eylem yapıyorlar” dedi.

“Bak” dedim, “Söyle o İsveçli yetkililere…”

“İşçi alımlarını adama göre değil, işe göre yapsınlar.”

“İşçi aranan işleri, seçimlerden üç beş hafta önce kapalı kapılar ardında değil, kamuya açık yerlerde ilan etsinler.”

“Hangi partiye üye olduklarına bakmadan o işe uygun mu değil mi iyi incelesinler.”

“Söyle onlara, bizim ülkemizde her şey kamunun önünde, şeffaf bir şekilde yapılır.”

“Bir ekip göndersinler de bizden örnek alsınlar.”

Liyakat…

“Onlar anlamazlar Arapçadan” dedim…

“Onlar Fransızca bilir, ‘compedan’ filan de” dedim.

“Liberté, égalité, fraternité” falandan bahset” dedim…

“Professional falan de!” dedim…

“Uzman de uzman!” dedim…

Ne dese beğenirsiniz:

“Yav he he!” dedi.

Duydu demokrasiyi, “he he” diye güldü tabii…

Bakmadan Geçme