- Haberler
- Kutlu Doğum Haftası'na konferanslı anma
Kutlu Doğum Haftası'na konferanslı anma
Kutlu Doğum Haftası etkinliği kapsamında Ödemiş Saray Salon'da konferans gerçekleşti. Konferansa konuşmacı olarak katılan İzmir Katip...
Kutlu Doğum Haftası etkinliği kapsamında Ödemiş Saray Salon’da konferans gerçekleşti. Konferansa konuşmacı olarak katılan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’nden Profesör Doktor Muhsin Akbaş, “Hazreti Peygamber ve Güven Toplumu” konulu bir konuşma ile önemli bilgiler verdi. Ödemiş İlçe Müftüsü Sebahattin Kesti, “Kutlu Doğum Haftası, sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendi inisiyatifiyle ortaya çıkmış bir haftadır. Bu hafta, Diyanet İşleri Başkanlığımızın Türkiye’deki bütün ilahiyat birikimiyle istişare ederek, konuşarak, anmaktan anlamaya geçmek için, Sevgili Peygamberimizi daha iyi anlamak için başlattığı bir hafta olmuştur. Sevgili Peygamberimizin rahmet mesajlarını toplumun her kesimine ulaştırmaktan başka hiçbir gayesi olmamıştır” dedi. Ödemiş Kaymakamı Celil Ateşoğlu, “Çok önemli bir hafta olan Kutlu Doğum Haftası’nı hep birlikte yaşıyoruz. Bana bu konferansın yapılması konusunda bilgi geldiğinde gerçekten çok ilgi duymuştum” diye konuştu.
Temanın dört ana sebebi
Profesör Doktor Muhsin Akbaş, “Kutlu Doğum Haftası, Mevlit Kandili’nin alternatifi değildir. Bu hafta, Mevlit Kandili’nin mütemmimidir. Mevlit Kandili, Resulü Ekrem’i anma, ona olan sevgimizi, ihtiramımızı ifade etme zaman dilimi olarak kutlanmaya devam edecek. Kutlu Doğum Haftası ise Sevgili Peygamberimizi doğru anlamak, onun sünnetini bugüne taşımak, onun sîretini, hayatını, hayat tarzını çocuklarımızla, gençlerimizle toplumun bütün kesimleriyle paylaşmak, doğru bilgiye dayanarak Sevgili Peygamberimizi anlatmak için ortaya çıkmış ilmi bir haftadır. Tefekkür dünyamıza hayat veren bir hafta olarak milletimizin tarihine girmiştir. 28 yıllık bir vesileyle 28 yıllık bir birikim ortaya çıkmıştır. 28 yıllık bir literatür oluşmuştur. 28 yıllık bir kitabiyat ortaya çıkmıştır Peygamberimiz hakkında” dedi.
Bu sene Kutlu Doğum Haftası temasının dört sebebini açıklayan Akbaş, “Birinci sebep, bugün insanlık olarak küresel ölçekte bir güven bunalımı yaşıyoruz. İnsanlık ailesi olarak hep birlikte bir güven bunalımı yaşıyoruz. İnsan insana güvenmemeye başlamıştır. İnsan insana güvenmiyor. Dost dosta, kardeş kardeşe, komşu komşuya güveni kaybetti. Ve insanlık bu güven ihtiyacını karşılamak için olağanüstü yollara başvurmaya başladı. Teknolojinin bütün imkanları seferber edilmeye başlandı. Güvenlik sorununu çözmek için korkunç silahlar üretiliyor. Güvenlik adına ülkeler sınırlarına güvenlik duvarları örüyor, örmeye devam ediyor. Sokaklar, caddeler, iş yerleri, alışveriş merkezleri, hava alanları kameralarla donatılıyor güvenlik sorununu çözmek için. Çiplerle her yer kontrol ediliyor insanlık güven krizi yaşadığı için. Parmak izleri kaydediliyor her tarafa güven sorununu çözmek için. Retina, göz okuma sistemleri devreye sokuldu her insandan kuşku duyulduğu için. Öyle ki artık herhangi bir ülkeye yolculuk yapmak, insan onurunu zedeleyen bir davranışa dönüşmüştür. Herhangi bir havaalanından geçerken güvenlik adına insanın karşı karşıya kaldığı muameleler insan onurunu rencide ediyor. Bütün bunlara rağmen dünyamızda güven sağlanamıyor. Bütün bu tedbirler alınıyor, ama bunlara rağmen dünyamızda güven sağlanamıyor. Kuşkular, korkular, endişeler, tedirginlikler ortadan kalkmıyor” dedi.
“İslam coğrafyası zor durumdadır”
Çevre ve tabiat güvenliğinin de kaybolmaya başladığını ifade eden Akbaş, “Tabiat tabiliğini kaybetmeye başlamıştır. Tüm insanlığın ortak evi, ortak yurdu bir tehlike altındadır. Tabiatın tabiliği bozulmuş, insanların hırsları, tamahları, tutkuları, güç tutkusu, servet tutkusu, şehvet tutkusu kâinatı yaşanamaz hale getirmiştir. Bitkiler, canlılar âlemi, insanlığın güvensizliğinden zarara uğramıştır. Denizler, okyanuslar, akarsular, topraklar, kısaca beslendiğimiz gıdalar, içtiğimiz sular, teneffüs ettiğimiz hava kirlenmiş, çevre ve tabiat güvenliği kaybolmaya başlamıştır.
İslam coğrafyasında güven kaybolmuştur. İman beldelerinin emanı kaybetmesi, İslam beldelerinin selamı, barışı kaybetmesi, müminlerin güveni kaybetmesi. Güvenen ve güvenilen olması gereken müminler diyarının dahi güven kaybına uğraması bu konuyu, bu temayı seçmemizin üçüncü sebebidir. Ahlak ve hukuk tanımayan karanlık ve kuralsız savaşların pençesinde İslam coğrafyası tarumar edilmektedir. Şiddet ve terör, saldırı ve çatışmalar coğrafyayı kan ve gözyaşına boğmuştur. Kültür ve medeniyetimizin bütün zenginlikleri yağmalanmıştır, şehirlerimizi harabeye çevrilmiştir. İslam dininin yeryüzüne kazandırmak istediği beş büyük emniyetin beşi de kaybolmakla karşı karşıya kalmıştır. Can emniyeti, mal emniyeti, din emniyeti, akıl emniyeti, nesil emniyeti, bunlara ilave edeceğimiz ırz ve namus emniyeti, onur ve haysiyeti yara almış, bütün bu güvenlikleri kaybetmekle karşı karşıya kalmış bulunuyoruz” şeklinde konuştu.
“Dine güven yara almıştır”
Prof. Dr. Muhsin Akbaş, “Hz. Peygamber ve güven toplumu temasını seçmemizin dördüncü sebebi, 15 Temmuz ihanet, işgal ve darbe teşebbüsünde toplumsal güvenimiz yara almıştır. En önemlisi de din güvenliğimiz tehdit edilmiştir. Dine güven yara almıştır. Bütün güvenlerin, emanın, emniyetin kaynağı olan din güvenliğinin zedelenmesi en büyük güvensizliği de beraberinde getirmiştir. Bir taraftan coğrafyada DEAŞ, Boko Haram, El-Kaide, Eş-Şebab gibi terör şebekeleri, cinayet şebekeleri İslam’ı terör ve şiddetle özleştirerek din güvenliğini tehdit ederken bir taraftan da FETÖ/PDY gibi dini istismar ederek topluma Allah’la aldatarak, değerlerimizi çalarak din güvenliğini tehdit ettiğine hep birlikte şahit olduk. Dine olan güven zedelenmiştir. Bütün insanlık, güvensizlik girdabına girdiğinin farkındadır. Ancak güveni nasıl yeniden inşa edebileceği konusunda yaşanan tereddütler söz konusudur. Çünkü güven konusu insanın içinden başlar. İnsanın nefsinde tesis edilemediği zaman imanla, eman arasındaki ilişkiyi kurulamadığı zaman güveni tesis etmek mümkün olmaz. İnsanın içini kemiren korkular, endişeler, gelecek korkusu, fakirlik korkusu, ölüm korkusu, makam, mevki kaybetme korkusu, bütün bu korkular aynı zamanda insanı bir güvensizlik girdabına sevk etmektedir. Bu korkuları gidermenin yolu, gerçek emanı kalbe yerleştirmenin yolu gerçek bir imandır. Güvensizliğin, emanın kaybolmasının iki sebebi var: İnançsızlık ve adaletsizlik. İnanca zulüm karıştırmak güveni de ortadan kaldırıyor. Hem dünyanın içinden geçtiği güvensizlik girdabını, hem tabiatın yaşadığı güvensizliği tedavi etmek, hem coğrafyamızın karşı karşıya kaldığı güven bunalımını ortadan kaldırmak ve yeniden güveni tesis etmek, hem de bilhassa 15 Temmuz sürecinde toplumda yara alan güven duygusunu yeniden tedavi etmek, inşa etmek, hassaten zarar gören din güvenliğini gündeme getirmek, genç nesillerin dine olan güvenini yeniden tesis etmek ve inşa etmek için bu hafta her kardeşimize, her din gönüllüsüne büyük görevler düşüyor. Allah’ın bize iman nimetinden sonra lütfettiği en büyük nimetin eman olduğunu, bilhassa yeryüzünün mazlumlarının umudu olmuş, umudu olmaya devam eden bu milletin, bu toplumun iki ferdi arasında dahi güven sorunu yaşamaması gerektiğini, dostun dosta güvendiği, komşunun komşuya güvendiği, işçinin işverene güvendiği, her insanın her insana güven duyduğu, her insanın toplumu, milleti emanet aldığı, bütün insanlığı emanet aldığı bir insan olma yolunda sevgili Peygamberimiz bu konuda insanlığa getirdiği mesajlarla tanışmasına yardımcı olmayız, vesile olmalıyız” ifadelerini kullandı.
Haber: Turgay KONURALP